TUHAF TUHAF
Güçlü kollarını bir nebze olsun gevşetmedi ve uzun bir süre öylece durduk. Anladım ben bırak diyene kadar bırakmayacaktı. Bir şey söylemedim ama yavaşça kıpırdandım. İçimdeki tüm korkunun yerini minnet almıştı. Kendimi biraz geri çekince Ayaz kollarını gevşetti. Başımı kaldırıp ona baktım. Ay ışığında yüzünü inceledim. Bana temkinle bakıyor, yüzümün her yanını incelediğini gözlerindeki ufak kıpraşmalardan anlıyordum. Bu ay bu kadar ışık veriyor muydu o gelmeden önce de? Bilmiyordum.
Yetersiz çıkan sesimle konuştum. “Teşekkür ederim. Sen olmasaydın ne yapardım bilmiyorum. Az kalmıştı, bayılacağımı hissettim. Bir hayvan geldi. Ne bilmiyorum çok korkunç-“ Parmağını dudaklarıma örttü. “Şşşt. Geçti. Buradayım.” Yüzümü ellerinin arasına aldı ve dudaklarını araladı. “Daha iyi misin şimdi?” Kafamı olumlu yönde salladım. Başımı göğsüne yasladım. İçimden istemsizce yol alan kelimelere dur demedim ve dudaklarımı araladım. “İyi ki varsın, iyi ki.”
Ah, çok tuhaf... İçimden ılık sular akıyor sanki. Bu gerçekten mümkün olabilir mi? Böyle hissetmemeliyim. Kendimi bildim bileli ben aşka inanmıyorum. Şimdi ise Ayaz’la fazla yakınız, hissettiklerim beni korkutuyor. Kalbinin sesini duyuyorum. Artıyor ya da bana öyle geliyor, bilmiyorum. Hayır, hayır. Çok korktuğum için. Bu hissettiklerimin hepsi bir şok etkisinden ibaret. Beni o kurtardı bu yüzden minnet duyuyorum sadece. Evet. Bunları düşünmeye başlamışsam kendime gelmişim demektir. Artık sülük gibi görünüyorsun Eva, ayrıl çocuktan.
Ayaz nefes alıp verdikçe, göğsüyle birlikte başım da hareket ediyordu. Ah, lanet olsun. Böyle kalmak istiyorum. Tatlı bir günah gibiydi Ayaz’a sığınmak, mutlusun ama içinde bu yanlış diyerek seni dürten biri var gibi. Sığındığım kucak, bu koku ve gücü hissetmek… Sanırım buna değerdi.
Sol elimi kaldırıp Ayaz’ın göğsüne koydum. Koymamla birlikte elektrik çarpmış gibi yine elimden güç alıp kendimi ondan uzaklaştırdım. Titrek sesim duyuldu. “Lanet olsun!” Popomun üstünde kendimi geri sürükledim ve ona arkamı döndüm. Nefes alamıyorum! Seçil’in ahı kaldı ve tansiyonum çıktı kesin! Elimi kalbimin üstüne koydum ve yatışmasına yardımı olacağını düşünmeye çalıştım.
Saniyeler sonra Ayaz yerinden kalkmış gelip önümde çömelmişti. Yüzüne bakamıyordum. Tok sesini duydum. “Neler oluyor?” Sesinde endişe tınısı mı vardı? Hadi be! Bugün aptal düşüncelerime fazla geçiş izni tanıdığımı fark ettim ve kendime gelmeye çalıştım. “K-koşmuşum gibi… Kalbim. Nefes alamıyorum.” Ayaz çeneme tutup ona bakmamı sağlamak istedi sanırım ama ben yere bakıyordum. Sesi yüzüme çarpıyordu. “Panik atağın falan mı var?” Başımı olumsuz anlamda salladım. Şuan çok gergindim. Fiziki anlamda.
Aklımı okumuş gibi –ya da bildiğinden- konuştu. “Tansiyonun çıkmış olabilir. Rahatlaman gerek.” Beni kucağına almaya niyetlendiğini anladığım hareketine engel oldum. Dudaklarımı araladım. “Çok korktum, lütfen.” Ne alakaysa? Aptal oldum resmen. Ayaz’ın sorusunu duyana kadar daha sakin olduğuma emindim ama. Erkeksi sesi yine kulaklarımı doldurdu. “İnancın mı yok?” Aniden yüzüne baktım ve atıldım. “Ne demek o?” Kaşlarımı çatmıştım. Ne demek inancın mı yok? Allah’a mı? Neye? Ayaz konuştu. “Yaratana işte, bilirsin.” Yok, ben şeytana tapıyorum Ayaz. Az sonra seni bile kesip kanını içebilirim. Nedense çok sinirlenmiştim. “İnancım var, tamam mı? Neden bunu sorma gereği duydun?” Ayaz gölgeli çenesini sıvazladı ve konuştu. “Çünkü inanan biri bu kadar korkmamalı.” Atıldım. “Ne alakası var? Her korkan inançsız mı yani?” Sinirlenmiştim ciddi ciddi. Ayaz benim aksime sakin konuştu. “Hayır, bunu söyleyemem. Ama gerçekten inanan korkmaz. Düşün... Her şeyi bir varlık yarattı, değil mi? Hepsi onun komutasında. Ondan habersiz hiçbir şey olamazsa eğer, Onun yarattığı bir varlık da ondan izinsiz sana zarar veremez.” Vay canına. Hiç böyle düşünmemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYAZ
Dla nastolatkówHarika bir dostluk, Araya giren farklı duygular. Nereden geldiği belli olmayan bir serseri... Gördüğünde içinin ürperdiği o soğukluk; AYAZ... Bir kaybedişin hikayesi... Buz tutmuş kalplerin dahi titremesine sebep olacak.