HATTIN UCUNDAKİ HOŞ TINI
Böyle bir şeyi etkileyici bulduğum için kendime küfretmekten geri durmadım. Genelde böyle şeyleri kendime dahi itiraf edemem. Ne bu cesaret Eva? Monoton hayatımda bomba etkisi yaratan yarı çıplak Ayaz sağ olsun…
Deniz yanımıza geldiğinde ancak gözlerimi vücut-u şahaneden alabilmiştim. Metre uzağımda olmayan voleybol topunu kaptığım gibi, Ayaz’a en yiyecekmiş gibi bakan ve en kıkırdayan kızı kısa bir radarasyon işlemiyle belirledikten sonra, koca sürtük kafasını hedef alarak fırlattım. TAM İSABET! İşte bunu beklemiyordum. Hedef tutturabildiğim nadir görülen bir şeydi. Zevkten dört köşe olmuşken artık kıkırdama sırası bendeydi. Kız birden afallayıp gözleriyle atanı tarama işlemine geçtiğinde ben çoktan önüme dönmüş her şeyden bir haber moduna girmiştim. İçimdeki rahatlama yerini daha tuhaf bir duyguya bıraktı. Pardon, derdim neydi? Neden yaptım şimdi bunu? Ayaz’ı sahipleniyor olamazdım herhalde. Yok artık. Sadece aynı imzada ismini taşıdığım birine kimin kıkırdadığına dikkat etmem gerekir. Ah, olamaz. Daha fazla saçmalamadan, Deniz ve Derya’nın muhabbetini yakalamak için onlara kulak kesildim. Ama kesinlikle katılmak istemediğim bir konuşmanın ortasında olduklarını fark ettim. Tamam, işte görünmez Eva sahnelerde. Devam edin siz.
Onlara arkamı dönüp basket takımını izlemeye karar vermişken, maçın sona erdiğini fark ettim. Şansıma tüküreyim. Ayaz’ın bana bakışını yakaladığım an tükürüğümü geri aldım. Ona el salladım ve elimle gel işareti yaptım. O eliyle çenesini sıvazlayıp düşünüyor gibi görünürken, başparmağımla çifte kumruları işaret ettikten sonra ellerimi birbirine kenetleyip bana acımasını bekledim. Güldü. Lanet olsun. Şuan bunu yapmamalıydı çünkü zaten o gülücük yüzünü aydınlatıp beni kendimden geçirmeden önce de yeterince etkileyici görünüyordu. Her adımında bize daha çok yaklaşırken yanaklarımın ateş aldığını hissettim. On bin beş yüz lanet olsun, pancar-patlıcan arası bir tona büründüğümü tahmin edebiliyordum.
Yanıma oturduğunda ona has kokunun tere bulanmış versiyonunun ne kadar etkileyici olduğundan başka bir şey düşünemiyordum. Çünkü ona bakmak gibi bir hataya daha düşmemiştim. Rahatsız düşüncelerimi beynimden şutlamak için iç savaşa giriştiğimde, kelimeler ağzımdan döküldü. “Hava soğuk, terini çekecek bir atlet ya da tişörtün yok mu acaba?” Bunu söylerken ilgisiz görünme çabam ne kadar etkili olmuştu bilmiyorum ama bir an ona baktığımda kaşlarını kaldırıp bana attığı tuhaf bakışları gördükten sonra pek de etkili olmadığı kararına vardım. Bu kadar utanmam normal miydi? Artık kızardığıma kalıbımı basacak kadar emindim. “Çantam potanın oralarda... Üşenmemden ziyade bünyem kuvvetlidir.” Göz kırptı. Aynı anda yüreğim hopladı. Bunu bilerek yapıyor olabilir miydi? Ah, saçmalama Eva. Aptal gibi bir kırpıştan etkilenen sensin, onun suçu nedir?
Bir bu eksikti iç savaşımda bile onu savunuyordum. Buraya kadar. ”Ben getiririm!” Fazla yüksek çıktığını anladığım sesime küfrettikten sonra hışımla kalkıp hızlı adımlarla potaya doğru yürüdüm. Tabi yürürken kendi kendimi paylamayı ihmal etmedim. Bunlar bana çok ters şeylerdi.
Çantayı elime aldığımda toparlanmak için kendime birkaç dakika verdim. Dönüp onlara baktığımda tabi ki suskun Ayaz’ı onlarla muhabbet ederken görmeyi beklemiyordum lakin boylu boyunca uzanmış yatıyor olabileceği de aklıma gelmezdi. Gelse bakmazdım. Ah, tamam. Bakardım.
Yanlarına döndüğümde Derya ve Deniz, Ayaz hiç orada değilmiş gibi muhabbetlerine devam ediyorlardı. Ayaz ise adeta etrafta kimse yokmuş hatta evindeymiş gibi yayılmış yatıyordu. Gözleri kapalıyken bile içindeki karanlık belliydi sanki. Hey, burada böyle yatamazdı. Bir kızın tacizine uğraması an meselesiydi. Belki de benim? Şakama içimden random güldüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYAZ
Roman pour AdolescentsHarika bir dostluk, Araya giren farklı duygular. Nereden geldiği belli olmayan bir serseri... Gördüğünde içinin ürperdiği o soğukluk; AYAZ... Bir kaybedişin hikayesi... Buz tutmuş kalplerin dahi titremesine sebep olacak.