ÇEKİM YASASI
5 Ay Önce…
Bazen ciddi anlamda insanların kişilikleriyle saç şekilleri arasında bir bağlantı olduğunu düşünüyorum. Zira bu kadar başına buyruk olmalarının başka bir açıklaması olamaz. Şunlara bak, yarım saattir uğraşıyorum! Sonunda pes ettim ve onları kendi hallerine bıraktım.
Telefonumu aldım ve yeni mesaj var mı diye kontrol ettim. Yoktu. Aslında olmadığını biliyordum ama alışkanlık işte elim oraya gidiyordu. Sonuçta Mete’yle yollarımızı ayıralı daha bir hafta olmuştu ve onun öncesinde abartmıyorum- dakika başı mesaj atıyordu. Zaten okulda sürekli birlikteydik, karşımızdaki evde oturması da cabası ama anlaşılan ona işlemiyordu. “Neredesin aşkım?” “Ne yapıyorsun bir tanem?” “Canım sıkılıyor, keşke yanımda olsan.” “Gelmemi ister misin?”
Tamam, bir çok kızın hayalini kurduğu ilgili erkek modeliydi, ama bana göre değildi işte. Evet, sarışın sevenler için adeta bir bombaydı. Hatta kabul ediyorum, benim için fazla iyiydi ve bunun ben de dahil herkes farkındaydı. O hariç. Bende ne buldu da aşık oldu allahhasen? Sesli bir kahkaha attım. Anında düştü yüzüm.
Çok iyi arkadaştık, onu gerçekten çok seviyordum. Sırdaştık, dosttuk… Yani benim açımdan öyleydik. Bana açıldığında arkadaşlığımızın bozulmasını istemediğimi söyledim. Bana “Bozulmayacak, hem arkadaş hem sevgili olacağız, mutluluğun dibine vuracağız” konulu bir konuşma yaptı ve uzun ısrarlar sonucu, ilişkimiz biterse arkadaş kalacağımız sözüyle beni denemeye ikna etti. Bir süre güzel idare ettik çünkü değişen bir şey olmamıştı sevgi sözcükleri dışında. Üstüme gelip beni bir şeye zorlamıyor sadece ilgi manyağı yapıyordu ve bu kendimi kötü hissetmeme neden oluyordu. Tam bir bocalama içindeydim. Zaten sonrasında sabırsızlandığını ve istekleri olduğunu artık hissettirmeye başladı. İpler de orada koptu. Benden beklediği türde bir duygu kırıntısı dahi yoktu içimde. Ne yapacaktım? Sevmediğim bir adamı öpemezdim ya! Çok adice.
Ayrıldık. Ne mi oldu? Bana arkadaş kalamayacağımızı ve üzgün olduğunu söyledi. Yapmak zorunda mıydık? Aptal! Onu kaybettiğim için üzülmüyorum dersem, yalanın dibine vurmuş olurum. En yakınım oydu. Evet, bir sürü arkadaşım vardı ama onun gibi bir dostum daha yoktu ve olmayacaktı. Bir zamanlar dostum olan Sarı Kafa, şimdi beni gördüğünde yolunu değiştiriyordu.
Ah, gerçekten bunu umursamalı mıydım? Üzgünüm kişiliğim buna engel.
“Eva!” İrkildim. “Çıkmayı düşünmüyorsun sanırım kızım!” Fena dalmışım. Ne! Saat 8:35 ve ben beş dakika içinde hazırlanmazsam geç kalacaktım. Hızla kalkıp dolabımı açtım ve formamı üzerime geçirdim. Aynada hızlı bir kontrol operasyonundan sonra, saçlarım haricinde iyi göründüğüme karar verdim. Onlara da alışmıştım zaten.
Okul formalarından oldum olası nefret etsem de siyah ve bordonun uyumunu seviyordum. Harçlıklarımdan büyük irade ve çabayla biriktirdiğim parayla aldığım beyaz Adidas çantamı tuttuğum gibi aşağıya koştum. Küçük ama iki katlı eski bir evimiz vardı. Uzun, siyah hırkamı üzerime geçirip çantamı boynumdan geçirdim ve sapına bir öpücük kondurdum, “Seni seviyorum!” Evet çantasıyla flörtleşen ilk ve tek insan olarak tarihe geçebilirim. “Kıskanıyorum ama!” Ah, annem. “Seni daha çok seviyorum.” gülümseyerek yanağına kocaman bir öpücük kondurdum. Çantamı onlara uydurduğum beyaz Adidas basket ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Hayır, basket falan oynamıyordum ama çok rahatlardı ne yapayım? Hem büyük ayakkabılara zaafım vardı.
Kapıyı açtığım an karşı evin kapısından Mete’nin çıkmış olduğunu gördüm. Tamam, harika. Göz göze geldik, önce kaskatı kesildi sonra hızla dönüp yürümeye başladı. Demek geç kalmayı sevmediğimi bildiğinden günlerdir evden geç çıkıyordu.
Hemen kapıyı kapattım ve 'o benim umurumda değil' sözümü çiğnediğimi aklıma getirmemeye çalışarak ardından koşmaya başladım, başka türlü yetişemezdim. “Mete!” Yürümeye devam etti. “Beni bekle! Konuşmamız lazım!” Durdu. İki adım gerisinde ben de durdum. Nefes nefese kalmıştım. Kalp atışlarım yavaşça düzene girerken o da yavaşça bana döndü.
Uzaktan fark edememiştim ama pek de iyi göründüğünü söyleyemezdim. Zaten yüzüne yakışan şey gülmekti, ona yakışan şebeklikleriydi. Böyle somurtup mutsuz olması değil. O Bay Güleç’ti ve bu hallerine ben dahil kimse alışkın değildi. Bir şey söylemesini bekledim ama öylece yüzüme bakıyordu.
“Benden nefret ediyorsun.” Ağzımdan çıkanlar onun yüzünü buruşturdu. “Senden nefret etmiyorum.” Evet Mete, kesinlikle öyle görünüyor, aptalım ya ben! “Hep böyle mi olacağız? Böyle, benden kaçacaksın, hiç konuşmayacağız. Ne güzel ya! Harika, gerçekten! Ben sana güvendim! Ben seni hiçbir zaman kaybetmek istemedim! Aramıza kimsenin giremeyeceğini söylerdin hep ama bir gün aramıza giren şeyin senin aptal duyguların olacağını hiç düşünmemiştim!”
Evet, zafer benim! Böyle bir tepki beklemediğinden ağzı bir karış açılmıştı. Kendini toparlayıp, konuşmak için dudaklarını araladığında araya girdim. “Bana bak Mete. Seni kaybetmek ya da uzak durmak istemiyorum. Ben arkadaşımı geri istiyorum. Ha, sen benden uzak durmakta, tanımıyormuş gibi davranmakta ısrarcıysan, inan bana seni görmezden gelebilirim. Hiç hayatıma girmemişsin gibi devam edebilirim. İstediğin buysa ben de bunu yaparım. Böyle kaçma ve bana ne istediğini söyle.”
Hadi ama, gözleri mi doluyordu? Yapma Mete. Lütfen ağlama. Şimdi değil. Sarılmak istedim ama yanlış anlayabilme ihtimalinden çekindim. Bana doğru bir adım atacak gibi oldu ama görünüşe göre vazgeçmişti. “Eva…” Yeşil gözleri parlıyordu, ıslaktı. Dudaklarımı aralarken, benden hızlı davrandı. “Bana biraz zaman tanı, lütfen.” Hızla dönüp yürümeye başladı.
“Tamam.” Dedim sessizce. “Beni arkadaşın olarak kabul edene kadar seni bekleyeceğim.” Tabi ki beni duymamıştı. Evet, halimiz trajikomikti ama beni gülümsetmedi. O sokağın sonuna yaklaştığında ben de yürümeye başladım.
Çekim yasası denen şey gerçekten varsa ben evrene nasıl karmaşık bir mesaj yollamıştım da hep kötü şeyleri üzerime çekiyordum merak ediyorum. Evrenden isteyecekmişiz, siktir, neyse ki bize evrenin değil tanrının verdiğini bilecek inanca sahiptim. Ama gerçekten artık hayatımda iyi şeyler olsun istiyorum. Ben böyle monoton bir hayat yaşayacak bir insan mıyım ya? Sıkıldım ve biraz heyecan istiyorum çok mu? Ben de kaldırım taşlarını sayarak yürüyeyim anca, aman ne değişik.
*PSSSSSSSSSSSSSST!*
Olduğum yerde kaldım. Az önce ne olmuştu? Sprey sesi ve bana çarpan küçük çaplı bir hava dalgası…
Önümden aşağı doğru süzülen kırmızı zerrecikleri takip ettim. Birinin varlığını hissettiğim solum yerine sağ tarafımdaki duvara baktım. Rengarenk ve değişik şekillerle dolu bir duvar. Lanet olsun! Kafama sprey boya mı boca edilmişti yani? Tamam, çekim yasası kesinlikle var ve benim mesajı yine yanlış anlamışlar. Başımı yavaşça sola çevirdim ve süzme işlemine geçtim.
Siyah botlar…
Siyah cepli pantolon…Öhö, o bölümü hızlı geçelim.
Üzerinde graffiti ile ne yazdığını kestiremediğim bir sweet.
Evet, göz hizam buraya kadardı... Ama yüzüne bakmak için kafamı neredeyse gerisin-geri düşecek kadar kaldırmam gerekeceğini de tahmin etmemiştim. Çatık kaşlarımda yüzüne baktığımda, bakışlarımı bana iade eder gibi bakıyordu, AMA FAİZİYLE.
Bir an afalladım, ne kadar koyu bir kahverengiydiler de siyah gibi görünüyorlardı? Gözleri derindi ve kaşlarının başı biraz daha zorlarsa gözleriyle bir görünecekti. Saçları da uzun ve aynı renkteydi. Aslında... Havalı görünüyordu.
Hey, bir dakika.
Burada mağdur olan benim seni fasulye sırığı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYAZ
Fiksi RemajaHarika bir dostluk, Araya giren farklı duygular. Nereden geldiği belli olmayan bir serseri... Gördüğünde içinin ürperdiği o soğukluk; AYAZ... Bir kaybedişin hikayesi... Buz tutmuş kalplerin dahi titremesine sebep olacak.