Aile Bahçesi

167 11 18
                                    

  Ayaz da kaskını takıyordu ki durakladı. Bana döndü ve dudaklarını araladı. "Söylesene bücür." Yüzüm yine şaşkın tona boyanmıştı. "Neyi?" Dudaklarını ısırdı ve tok sesini serbest bıraktı. "On dakikalardır o ağacın arkasında ne yapıyordun?" Cümleyi idrak eder etmez başımdan aşağı kaynar sular döküldü ve kan yüzüme toplandı. Ağzım açık kaldı. O ise yan gülüş modunda kaskı başına geçirdi ve benim için durumu biraz daha çekilebilir kılarak önüne dönüp motoru çalıştırdı. Lanet olsun! Ağzımı fark edip kapattım. Bir de üçüncü gözüm yok diyor! Bu çocukla bir yerlere gidiyorum ya ben, aklımı yemiş olmalıyım!


  Ben bu adama rezil olmaktan bıkmayacağım anlaşılan. Ama müstahak sana Eva! Hazırlanırken aynaya bakıp kendim olacağım demeyi biliyorsun. Davranışlarına neden üvey evlat muamelesi yapıyorsun? Saçma sapan klişeleri kanun sayıp rezil oldun, mutlu musun? Kadınlar bekletirmiş. Kim dedi? Biraz daha saçmalarsan Ayaz haklı çıkacak. Sevgili değilsiniz. Bu romantik bir buluşma değil. Sana minnetini göstermek için sözünü tutuyor sadece. Kendine gel ve her anlamda kendin ol. İçimden kendimi paylarken kollarımın Ayaz'a dolanmış olması, yine bedenlerimizin bu kadar yakın olması pek de yardımcı olmuyordu. Ama itiraf etmeliyim gece gördüğüm o kabusvâri rüyadan sonra bu yakınlık çok iyi gelmişti. 

  Ben düşüncelerimde boğulmadan önce Ayaz motoru durdurdu. Kollarımı isteksiz ayırıp kaskımı çıkardım. Aklımda tek bir şey vardı. Tek dua. Lütfen ağaç konusunu açmasın, amin.  Ayaz da kaskını çıkardı dudağının sol yanı kıvrılmış şekilde bana döndü. Ah, ciddi misin? Cidden bu gülüş yüzüne yapıştı sanırım. "Yol boyunca surat ifadem böyleydi desen inanacağım." Dudaklarını birbirine bastırdı. "Sayılır."

  Bizi otantik bir mekana getirmişti. Normalden daha kısa masalar ve etraflarında şirin tabureler vardı. Kilim desenli örtüler de tarzını tamamlıyordu. Duvarlar da ahşaptandı. Yine otantik şirin aksesuarları incelerken Ayaz'ın sesine döndüm. "Bahçede oturalım mı?" Gülümsedim. "Olur tabi. İyi olur." Aile bahçesi yazan kapıdan geçip küçük bir arka bahçeye çıktık. Şu dünya üzerinde en aile olmayan iki insanın aile bahçesinde kahvaltı edecek olmasına içimden random güldüm.

  Köşedeki masaya geçtik duvarında sarmaşıklar, sarmaşıkların arasında mor çiçekler vardı. Bahçede görünüşlerinden yirmilerinde olduğunu düşündüğüm çiftten başka kimse yoktu. İçeridekilerin sayısı da bir elin parmağını geçmezdi.

  Ben çiftin birbirlerine sevgiyle bakışlarına verdikleri lokmalara ve cilveleşmelerine dalmışken  Ayaz'ın sesiyle ona döndüm. "Ortaya kahvaltılık söylüyorum, istediğin bir şey var mı?" Aslında kahvaltı sevmezdim ama başımı salladım. "Yok, hayır. Teşekkürler." Alternatifimin de çantamda muhtemel ezilmiş sandviç olduğunu düşünürsek. Güldüm. Ayaz beyin kibarlığı da gözümden kaçmamıştı. Kahvaltıya özgü bir ödül müydü bilemiyorum. Ayaz kafasını salladı ve içeriye bir işaret çaktı. Garson hızlı adımlarla geldi. Tüm enerjisi ve geniş gülümsemesiyle bizi selamladı. "Hoş geldin abi." Bana döndü. "Hoş geldiniz yenge." Tam telaşlanmış hayır biz arkadaşız diye araya girecekken Ayaz konuştu. "Hoş bulduk kardeşim bize iki kişilik bir kahvaltı. Yumurta az haşlanmış olsun." Durakladı. "Senin ki?" Ah, bana bir şey sormasını beklemiyordum nedense. Zaten yenge hitabı bir şey ifade etmese de yüzümü kızartmıştı. Ellerimle oynayarak konuştum. "Im- omlet olsun." Yumurtanın, bence en çekilebilir haliydi. Ayaz garsona döndü. "Bir de omlet." Garson reverans ederken konuştu. "Tabii efendim. Semaverinizi de hazırlayıp getiriyorum." Ayaz başını salladı. "Eyvallah." Demek haşlanmış yumurtayı az pişmiş seviyordu. Hakkında öğrendiğim her şeye bu kadar mutlu olmam normal miydi? Bilmiyordum ama bu tarz sorgulamaları bugünlük rafa kaldırmak istediğime karar verdim.

  Tuhaf bir tecrübeydi. Evet bu romantik bir randevu değildi biliyorum ama hayatımda ilk defa biriyle çıkıyormuş gibi hissettim. Kendime karşı bu kadar dürüst olduğum için bir ara kendimi tebrik etmeliydim. Kahvaltı yaparken birkaç defa şakalaşıp gülüştük ve günlük hayattan muhabbet ettik. Bu kadar sıradan olup bu kadar sıra dışı hissettiren çok az şey vardır. Aklımdaki tüm olumsuzlukları ve soruları bir kenara bırakmış anın tadını çıkarmak güzeldi.

  Kahvaltımızı bitirdik, Ayaz hesabı istedi. Motorun yanına gittiğimizde bana döndü ve dudaklarını araladı. "Sadece bugünlük." Ah, ben de prens ne zaman kurbağaya dönüşecek merak ediyordum. Gözlerimi devirip konuştum. "Söylediğin iyi oldu." Dudağı kıvrıldı ve kaskını takıp motora yerleşti. Ben de aynısını yapıp arkasına oturdum. Motoru çalıştırınca omuz silktim ve memnuniyetle beline dolandım. Sadece bu günlük.

  Yaklaşık on dakikalık bir yolculuktan sonra motoru durdurdu. Kasabadan uzak daha izbe bir yerdeyiz sanıyorum. Ayaz olmasa belki bu beni biraz ürkütebilirdi. Tamam, birazdan biraz daha fazla. Ama onun yanında belki gereğinden fazla rahattım. Değişik bir duygu. Mesela en güvendiğim insanlar bellidir Annem, Mete ve Derya. Ama yanında güvende hissetmek... Ah, neyse. Hiç alışık olmadığım duygular yaşıyordum ve neden bilmiyorum bundan fazlasıyla ürküyordum. Bilinmezlik hem çekici hem ürkütücü. Tıpkı Ayaz gibi.

  Motordan indik, Ayaz motorun kapaklı haznesinden büyük siyah poşeti çıkardı ve bana uzattı. Ağırdı, içi sprey boyayla doluydu, sanırım bazı renklerden ikişer tane vardı. Heyecanla gülümsedim ve duvara doğru birkaç adım attım. Büyüktü, istinat duvarı gibi bir şey olabilirdi çünkü uzundu. Kim bilir bitince neye benzeyecekti? Gülümsemem genişledi. Ayaz'a baktım bir sigara yakmış içine çekerken dikkatlice duvarı izliyordu. O kadar... Etkileyici görünüyordu ki. Bana döndüğünde irkilip gözlerimi kaçırdım ve duvara baktım. "Baya büyükmüş." Ona bakmıyorken bakışlarının üzerimde olduğunu nasıl bu kadar yoğun hissedebilirdim? Onunla karşılaştığım günden beri resmen mistik olaylar yaşıyorum. "Evet burayı daha önce gözüme kestirmiştim. Gülümseyerek ona döndüm. Devam etti. "Şanslısın." Ah, tabi. Güldüm. Sonunda kazasız belasız grafiti yapabileceğimiz için bence ikimiz de şanslıydık. Zihnimde en gerilere tekmelediğim anı, perdesini yırtıp bana nanik yaptı. Yüzüm düştü. Deli gibi merak ediyordum ama sorup bu günü mahvetmek de istemiyordum. Sanki sorsam cevap alabilirdim de... Sonra saçma sapan o günkü yakınlaşmamız zihnimde canlandı ve vücudum karıncalandı. "Şimdi senin gözünden bakınca gerçekten de büyük bir duvar." Omzumun üzerinden mi bakıyordu arkasından mı? Zihnimdekiler üzerine onu bu kadar yakınımda bulunca resmen bir elektrik dalgası tüm vücudumu dolandı ve çıkacak bir yer bulamayıp karnımı ağrıttı.

  Birdenbire kaskatı kesilmiştim. Ayaz cevap alamayınca başını eğip yüzüme baktı. "Ne oldu?" Ağzım normalden fazla kurumuştu dudaklarımı yaladım ama zihnim bir bahane üretemedi. "Su var mı?" Yüzüne bakamadan sordum. Ama onun yüzüme baktığını bilmek yardımcı olmuyordu. "Var, bagajda." Geri çekilince vücudum hareket etmeyi hatırladı. "Ben alırım!" Hızla birkaç adım atarak motora gittim ve suyu açtığım gibi kafama diktim. Elime de biraz döküp yüzümü sıvazladım. Bu da ne böyle? İstemiyorum. İnsan böyle hasta olur. Sakin ol Eva. Parende atarken el sallayan havai etekli  kurbağaları düşün. Derin birkaç nefes aldıktan sonra daha iyi hissediyordum. "İyi misin?" Ayaz'ın sesiyle irkildim. Baş parmağımı üst dişlerime bastırdım. "Ödümü kopardın." Şimdi Ayaz'ın tarafından düşünürsem ne kadar anlamsız ve saçma hareketlerim vardı. Yüzüne baktım tek kaşı sorgular gibi kalkmıştı. "İyiyim." Duvara döndüm ve grafiti heyecanımı geri yükledim. Dudaklarımı keyifle araladım. "Ee, ne zaman başlıyoruz?" 

  Poşetteki tüm sprey boyaları çıkarıp dizdi. Bu kadar basit bir şeyi yaparken bile işine hakim görünüyordu. "Şimdi, önce duvarı içimizden geldiğince dolduracağız. İstediğimiz renkleri kullanıp istediğimiz şekilleri yapabiliriz. Hiçbir kısıtlama yok. Daha sonra üzerine silüet çalışabiliriz. Aklımda bir şeyler var." Heyecanlanmıştım. "Nasıl bir şeyler?" Başını memnuniyetle salladı. "Bu büyük bir çalışma olacak." Sorduğum sorunun cevabı olmasa da gülümsedim. "Peki nereden başlıyoruz?" Mavi sprey boyayı alıp kapağını açtı ve elime koydu. Elini çekmedi parmağıma bastırdı ilk fıstı birlikte atmış bulunduk. Kulağıma fısıldadı. "Tam buradan." Beni kalbim boğazımda orada bırakıp birkaç metre ötede çalışmaya başladı. Allah'ım sen beynime ve sinir hücrelerime hakim ol. 

Başlıyoruz.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 28, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

AYAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin