♠ 1. Gün ♠

305 24 24
                                    

Patlamıştım. Durumumu özetlemek gerekirse, sıkıntıdan patlıyordum. Aksine buraya 'getirilmem' bir o kadar heyecanlıydı.

Sözleşmeyi imzaladıktan sonra Ryeowook'u ziyarete gittim. Hastaneden çıkarken aniden aksiyon filmlerindeki gibi siyah bir araba yolumu kesince neler olduğunu şaşırmıştım. Şoför arabaya binmem için kapıyı açtığında itiraz etmiştim ama Siwon'un beni çağırdığını söylediklerinde bir şey yapmadım. Bindikten sonra takip edemeyeceğim kadar sokaklardan geçip beni -tahminimce- Siwon'un evi olduğunu düşündüğüm yere getirmişlerdi. Asıl sorun ise adamın ben evin içerisine girene kadar bana eşlik etmesi ve beni bir odaya götürüp oradan dışarı çıkmamamı söylemesiydi. Zaten itiraz edemeden odanın kapısının kilitlenmesiyle ortada kalakalmıştım.. Sanırım Siwon'un, 'köle'den kastı oldukça ciddiydi.

Bütün günü bahçeli bir evde, içinde sadece yatak ve boş raflar olan bir odada geçirmek zorunda kalmak berbattı. Aslında uyanıp saati görene kadar bununla ilgili bir sıkıntım yoktu. Sabahları uyumaya alıştığımdan ve yorgun olduğumdan neredeyse yedi saat uyumuştum.

Bir süre sonra odanın beyazlığı ve sadeliği sinirlerimi bozarken saate bakmak için telefonuma baktım ama şarjı bitmiş gibiydi.

Delirmek için mükemmel bir gün, dedim kendi kendime.

Odanın ışığını yaktıktan sonra etrafa bakarken camdan dışarı bakıp nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Belki bir şeyler tanıdık gelebilir diyordum ama sonuçta hiçbir şey olmadı. Yine de camı aralayıp hafifçe öne eğilip arkadaki bahçeye baktım. Hava epey kararmış olduğu için aşağıda verandanın çatısı dışında bir şey göremiyordum.

Başımı sola çevirdiğimde camın sonuna kadar açık olduğunu gördüm. Tekrar aşağıya baktığımda verandanın çatısını kullanarak o odaya geçip evin içinde dolaşabileceğimi düşündüm. Normalde bu tip şeyleri yapacak kadar atletik veya çevik değildim fakat ortada büyük bir sorun vardı ve Siwon hala eve gelmemiş gibi gözüküyordu.

Açtım.

Hem de çok açtım.

Sabahtan beri bir şey yememiştim ve biraz daha dayanabileceğimden emin değildim.

Bacağımı pencereden dışarı atıp verandanın çatısına ilk adımımı attım. Diğer bacağımı da dışarı çıkartırken düşmemek için pervaza parmaklarım kopacakmışcasına sıkı tutunuyordum.

Adımlarıma dikkat ederek sola doğru ilerlerken mümkün olduğunda duvara tutunmaya çalıştım. Diğer odayla aramda pek mesafe yoktu ama korkuyordum. Tek bacağımı camı sonuna kadar açık olan odadan içeri attığımda rahatladım. Kendimi zar zor içeri atarken karanlıkta bir şey kırmamak için dikkatli davranıyordum. Tek ışık kaynağım camdan içeriyi aydınlatan ay ışığıydı.

Işıkları açtığımda oda fazlasıyla düzenli ve titiz duruyordu. Çok fazla eşya yoktu ama güzelce düzenlemişti. Temel ve basit renklerin ağırlıklı olduğu, obsesif kompulsif hastaların odalarına benziyordu. Üzerinde çeşitli resimler duran elektrikli metalik şöminesi, çalışma masası, siyah ve beyaz renklerindeki yuvarlak yatağı, çalışma masasının arkasında duvarı boydan boya kaplayan bir kitaplığı vardı.

Kitaplığın önünden geçerken okuduğu şeylere göz gezdirme fırsatı buldum. Şaşırtıcı bir biçimde okuduğu türler çok fazlaydı. Psikoloji kitaplarından, manga ve hikayelere kadar bir sürü çeşit vardı.

Mangaların olduğu rafta sevdiğim bir mangayı görünce heyecanlanıp elime almak için uzandım.

Birkaç sayfayı çevirip okuduktan sonra kitabın oldukça titiz kullanıldığını fark ettim. Sanki okunmamış gibiydi ama üzerine parfüm türü bir koku sinmişti.

SaudadeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin