♠ 86. Gün ♠

115 13 13
                                    

Bitiyor olduğundan mıdır belki de, hikaye hızlı akıyor sanki değil mi?
Ah bir de, -Multimedya: Jang Jae In ft. NaShow / Auditory Hallucination- şarkıların hitap gücü çok güzel bir şey değil mi?
Aynı şarkıyı dinleyen insanların onları farklı şekilde dinlemesine sebep olan güçleri inanılmaz.
Üzerlerine hangi anlamı yüklerseniz aynı onu yansıtıyorlar sözleriyle, örneğin bu şarkının da hikayeyi yansıtabildiği gibi.
İyi okumalar dilerim, takip ettiğiniz için teşekkür ediyorum.

Okurlarını seven yazarınız,
⚜ Miss Mulgogi ⚜ 

※※※※※※※※※※※※※※※    

♠ 84. Gün ♠ 

Odaya sadece doktorlar girip çıkıyordu. Bunun dışında kimseyle görüşmek istemiyordum. Donghae de oldukça ısrarcı olarak beni görmek istemişti, belki de endişelenmişti ama onu da görmek istemiyordum. Hatta Ryeowook'u bile.

Yine de, görmeyi en çok istemediğim insan her gece odanın kapısında bitiyordu. Siwon içeriye girip bir süre benimle aynı odada kalıyor, uyuyup uyandığımda gitmiş oluyordu. Hatta ilk başlarda bunun bir tür halüsinasyon olduğunu düşünmüş olsam da gerçek olduğunun farkındaydım.

''Üç... İki... Bir.'' diye saydım mırıldanarak. Ve Siwon kapıdaydı. Artık saatini ezberlemiştim. Hiç kaçırmıyordu.

Elindeki akşam yemeğini taşıdığı tepsiyi çalışma masasının üzerine bırakırken ''Konuşmamız gerekli.'' dedi.

Karşılık vermedim.

''Ben bilmiyordum.''

Susmaya devam ettim ama ona bakmadan edemedim. Neyi?

''Seni araştırmış olsam da bilmiyordum hakkındakileri. Bu kadar detaya inmemiştim.'' dedi ve duraksadı. ''Dediğim gibi, sana değer vermeye başladıktan sonra daha fazla detay öğrenmek istedim. Kazayı araştırdım, o sırada yetimhane kayıtlarının yok olduğunu öğrendim ve daha da derine indiğimde kim olduğunu öğrendim.''

Yani demek istediği şey onun da beni ilk başta tanımamış olduğu muydu? Ona inanmalı mıydım?

Kendi kendime düşüncelerle kafamı yorarken Siwon tekrar konuştu. ''Bu yüzden öğrendiğimde sana sözleşmeyi bitirmeyi teklif etmiştim. Bir şeylerden haberin olmadan uzaklaşmayı düşünüyordum. Sana her şeyi söylememiş olabilirim, kendime sakladıklarım olabilir ama verdiğim cevaplar arasında ben... Sana hiç yalan söylemedim.''

Yani bu yüzden soğuk davranmaya çalışmıştı. Kim olduğumu öğrendikten sonra pişmanlık duyduğu için. İki ay boyunca konuştuklarımızı düşündüm. Ne kadar bulmak istesem de bir açığının bulamıyordum. Dediği gibi, ben sorduğum kadarını cevaplamıştı. Bunlar arasında da yalan olduğu belli olan ya da kanıtlanan bir tanesi yoktu.

Yangın esnasında aklıma gelen sahnelerin hepsi, şu an Siwon'un yüzüne bakarken tekrar kafamda canlandı. Bütün trajedik durum gözlerimin önündeydi.

Ben, Cho Kyuhyun, yangınların arasında bulunan çocuktum.

Her şeyin yok olduğu, yok olurken de geriye bıraktığı kalıntıların arasında kalan çocuk. Orada, yokluğun ortasında bulunan çocuk.

İşin güzel tarafı, ben de bir zamanlar sevilmiştim. Gerçekten de bir ailem vardı benim. Fakat ailemde bile beni istemeyen birisi vardı. Kendi kanımdan olsa dahi, beni sevmeyen birisi.

Ablam.


Bana benzeyen, benden sadece birkaç dakika önce doğan tek yumurta ikizim. O beni hiçbir zaman sevmemişti. Onunla ilgili en net ve ilk hatırladığım şey, bana olan saf nefreti idi.

Daha önce bana yaptığı şeyleri hatırladıkça tüylerim ürperiyordu. Sırf insanlar tarafından sevildiğim için bana öfke kusması... Onu yatıştırıp yardımcı olmaya çalışsam dahi bana zarar vermesi...

Ona her seferinde sormuş olsam da verdiği cevap aynı oluyordu.

Çünkü, o çocuk onu beni sevdiği kadar sevmiyormuş. Bana daha çok ilgi gösteriyormuş. Hep benimle oynuyormuş.

Tabi ki de, bulunduğumuz çevrede tanıdığımız ve oyun oynamaya izinli olduğumuz tek çocuk vardı. Büyük bir sürpriz (!) olarak bu çocuk Siwon'du.
Bu herif, daha nasıl bana zarar verebilirdi ki?

Onun yüzünden çocukluğum bu halde geçmişti. Onun yüzünden ablam sürekli bana kızıyordu ve benden nefret ediyordu. Siwon ise sadece istediğini yapıyor, bunların hiçbirinin bilince olmayarak benim yanımda kalıp oyunlar oynuyordu.

Ben de bundan şikayetçi değildim. Arkadaşım olması gerçekten de hoştu. Her şeye rağmen mutluydum. Ben onunla vakit geçirmeyi seviyordum. O zamanki aklımda bunları anlamıyor, sadece normal bir şekilde devam etmeye çalışıyordum. Sevilmenin ya da sevmenin suçu olmamalıydı fakat bedeli vardı.

Yine de ablam bir gün gerçekten sinirlendi. Onun yavaş yavaş delirdiğini ve aklını kaçırdığını biliyordum ama bunu asla bilemezdim. Kendi kardeşinin canını almayı deneyecek kadar kıskanç ve acımasız olmasını. Bunun beni durduracağını düşünmüştü.

Daha küçük bir çocuk olsa bile akıl sağlığı ile ilgili sorunları vardı. Bu yüzden sağlıklı bir kişiliği olmadığını biliyordum ama ileriye gitmesini beklemezdim, kimse bir çocuktan bunu beklemezdi. Doğal olarak mantıklı düşünemiyor, aklına ne gelirse onu yapıyordu. Acaba daha sonrasında hiç pişman olmuş muydu? Sanmıyordum.

Böylece bir gün beni  mutfaktaki kilerin içerisine kitledi. Neredeyse seri katiller kadar soğuk kanlıydı. Tek yaptığı ise benden içeri girmemi istemek oldu. Basitçe saklambaç oynayacağımızı söylemişti. Saf olan çocuk halim de buna inanmıştı, sonuçta o ne yaparsa yapsın sevmem gereken ablamdı, değil mi?

Anılar taze görüntülerle aklıma gelirken gözlerimi kapadım.

Kitlenen kapının sesini duydum. Ardından bir süre sonra kapının altındaki ince boşluktan içeri sızan siyah dumanı  gördüm. Küçük ciğerlerimle içime çektiğim nefesin yavaşlamasını ve kesikleştiğini hissettim. Başım döndüğü için sendelediğimde etrafta çarptığım şeylerin çıkardığı gürültüyü duydum. Bulunduğum karanlık küçük odanın içerisine dumanların arasından sızan kızıl parlaklığı gördüm.

Beni, kardeşini canlı canlı yakmayı planlamıştı. Yaptı da.

Sırf Siwon'dan uzak durmam için, onunla birlikte olabilmek için benim varlığımı yok etti. Kısmen. O yangında, o ailenin çocuğu Cho Kyuhyun öldü. Ben ise başka Cho Kyuhyun olarak devam ettim hayatıma.

İster istemez düşünmeden edemiyordum. Acaba ben de hala o ailede olsaydım, nasıl olurdu? Siwon ile büyümek, onunla arkadaş olarak sürekli birlikte olmak nasıl olurdu? Fazla mı hayalperest idim?

En azından başka bir kimlikte, başka bir zamanda onunla güzelce tanışsaydık... Belki sakin bir yaz yağmuruyla, belki de soğuk bir sonbahar sabahı esintisiyle gelseydi.

Her şey farklı olabilirdi, eğer onu sevebileceğim bir zamanda gelseydi.

※※※※※※※※※※※※※※※    

♠ 86. Gün ♠

Salondan içeriye adım attığımda Siwon bir tür gazete okuyordu. Alt kat sanki kimse yaşamamış gibi düzenli ve yalnız gözüküyordu. Şimdi tekrar düşününce, zaten ben gelmeden önce de burası böyle değil miydi?

Bazı şeyler hızlıca değişmişti ve sanki filmi geriye sarıyor gibi olaylar da tersine dönüyordu. Onun benden önce de bir yaşamı vardı, benden sonra da olacaktı. Fakat aynı şeyi kendim için düşünemiyordum. Benim için yaşam hiçbir zaman tam anlamıyla yaşamak olmamıştı. Benimki sadece hayatta kalmaktı, Siwon'dan farklı olarak. 

Yataktan kalkıp aşağı inmiş olduğumu fark ettiğinde oturduğu koltuktan ayağa kalkıp durabilmem için yanıma gelerek yardım etmeye çalıştı ama geriledim. İstemedim.

''Kyuhyun, ne yapıyorsun? Kendini yataktan çıkabilecek kadar iyi hissediyor musun? Bir sorun-''

''Bitirmek istiyorum.'' dedim bir çırpıda. ''Sözleşmeyi.''

Siwon duraksadı. Yüzünde oluşan ifadeyi henüz isimlendiremiyordum. O kadar karışıktı ki... Herhangi bir duygu yüklesem, bir şekilde eksik kalırdı tarif etmek için.

Yutkundu. ''Olmaz.''

Ah, itiraz edeceğini elbette biliyordum. ''Ben... Buna dayanamıyorum, Siwon.'' dedim bir ümitle.
''Lütfen daha fazla karşı çıkma. Senin de dediğin gibi, bunu sonlandıralım.''

''Olmaz diyorum duymadın mı?!''

''İstemiyorum, anlasana! Daha fazla burada kalamam. Yüzüne bakamam-''

''Yapamam.'' diyerek sözümü kesti bana bakarken. ''Yapmam.''

''Neden?'' diye sordum.

''Elimdeki son şansı bırakamam, Kyuhyun. Seni yanımda tutabilecek tek şansım o.'' Başını iki yana salladı. ''Üzgünüm ama bunu isteme benden.''

İç çektim. ''Yüzüne her baktığımda senden daha çok nefret edeceğim. Her seferinde sana lanet okuyacağım. Her dokunuşunda tiksineceğim. Buna rağmen, hala beni burada tutmak istiyor musun?''

''Evet.'' dedi. Gözlerindeki kararlılık ruhuma dokundu. ''Bunlara rağmen yanımda kal. Sana dokunmayacağım. Yaklaşmayacağım. Sadece burada ol.''

Bunların hepsi ona zıttı. Bu yüzden söyledikleri inandırıcı olmuyordu. Beni burada tutmayı istemesinin altında başka bir şey olabileceğini düşünmeden edemiyordum. Fakat sözü tutmayı seçtim. Çünkü ben de ona bu şekilde yalvarmıştım ve nasıl bir his olduğunu çok iyi biliyordum.

''Öyleyse...'' dedim. ''Kalacağım. Son 14 gün boyunca.''

♠ 86. Gün Sonu ♠


SaudadeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin