♠ 24. Gün ♠

209 23 24
                                    

Siwon's POV  

''Çok sinirimi bozmakta.'' dedi Donghae.

''Nedir o?'' diye sordum önüme dizdiği fotoğrafları incelerken. Donghae'nin benim için fotoğrafladığı kareleri incelerken yeni bölümüm için bir şeyler kafamda canladırmaya çalışıyordum. 

Donghae kalçasını masaya yaslayıp kollarını kavuşturarak bakışlarını camın ötesine dikti. ''Bir çocuk var...''

Dikkatimi dağıtmadan yapmacık bir şaşkınlıkla ''Baba mı oluyorsun? Kaç aylık?'' diye dalga geçtim. Birkaç gündür keyfi oldukça bozuk gibi görünüyordu ve onu eğlendirmek istemiştim.

''Off, Siwon. Ben ciddiyim.''

''Dünya'da bilmem kaç tane çocuk vardır, bir tane olması imkansız.''

Bana baktı ve durup ''Gidiyorum ben.'' dedi.

Kapıya doğru yürümeye başlayınca uzanıp kolunu tutarak başımı salladım. ''Tamam, tamam dinleyeceğim.''

Memnun olmuş bir ifadeyle yanımdaki koltuğa otururken fotoğrafları bırakıp dikkatimi ona verdim.

''Bak, nasıl oldu bilmiyorum ama her şey dört gün önce oldu. Ben, bizim stüdyodan çıkmış alt kata iniyordum. Kollarım da doluydu böyle bir sürü fotoğraf ve evrakla, daha yeni bitirmiştim fotoğrafları basmayı. O uzun koridor var ya hani, binanın ikinci katındaki, orada dolapların önünden geçiyordum. Tam köşeyi dönüyordum ki-''

''Oradan gelen kişiyle çarpıştınız ve evraklar havada uçuştu, sonra da yere düşen evrakları toplarken elleriniz birbirine değdi ve ilk görüşte aşk, değil mi?'' dedim gülerek.

Heyecanlı ve soluksuz anlatımını gülerek kestikten sonra yüzüne baktığımda şaşkınca bana baktığını fark ettim. Ağzı açık bir şekilde ''Nereden bildin?'' diye sordu.

Bazen Donghae'nin beyaz renginden daha saf olduğuna kalbim mi inanmıyordu yoksa aklım mı almıyordu karar veremiyordum. Nasıl bu kadar masum olabilirdi? Koruma içgüdüsü uyandırıyordu, aklıma nereden geldiğini bilmesem de... Kyuhyun gibi.

Donghae kendini toparladıktan sonra heyecanla anlatımına devam etti. ''İşte o köşeyi döndüğüm anda 'PAT!' diye çarpıştık ve 'BOOM!' diye kollarımızda tuttuğumuz şeyler havaya yükseldi. Sonra her şey yavaş çekimde gerçekleşti. Onun elindeki evraklar ve benim elimdeki fotoğraflar havada süzülerek yağmur yağıyor gibi düştüler. Bir film sahnesinde başrol gibi hissettim, tek eksikler kameraydı.''

Anlatırken kollarını kullanması ve parıldayan gözleri çok sevimliydi fakat olay hiç inandırıcı gelmiyordu, rüya görmüş olabilir miydi? Mutluluğunu bozmamak için ben de ona katıldım. ''Peki sonra ne oldu?'' diye sordum.  

Donghae ''Sonra ikimiz de özür dilerken yere eğildik ve eşyaları toplamaya başladık. O sırada da dediğin gibi ellerimiz değdi, refleks olarak birbirimize baktık fakat çocuk göz göze geldiğimizde hızla kalkıp uzaklaştı. Sadece bir anlığına gözlerine bakabilmiştim. Çok garipti. O andan beri sürekli kafama takılıyor.''

''Belki çocuk seni çirkin bulunca korkup kaçmıştır.''

Umursamadan devam etti. Elini ışığa doğru kaldırıp incelerken gülümsedi. Eline bakarken başını hafifçe sağa eğerek ''Fakat o an çok ilginçti. Elime değdiğinde değişik bir şeyler hissettim. Sence de garip değil mi?'' dedi.

"El kremidir."

"Ne?"

"El kremidir o, el kremi. Hava soğuk ya, eli nemlendirmek için çok kullanılıyor."

 "..."

"Ne?"

"Odunsun Siwon, bunu biliyorsun değil mi?"

Karşılık vermek için ağzımı açtığımda beni konuşarak susturdu. "İşin ilginç yanı, ertesi gün onu tekrar gördüm. Fakat... Bu sefer çok farklıydı. Sanki o gün gördüğüm çocukla o bambaşka insanlar."

"Seni bunu düşünmeye iten nedir?"Donghae elleriyle oynamaya başladığında gerginleştiğini hissettim.

"Aslında şu an bunu konuşmamız bile yanlış, kimseye söylememek gibi bir kural var..."

"Nasıl yani? Bana bile mi? Neler oluyor?"

"Bu bir şey yüzünden, bir teklif."

"Ne teklifi?"

"İnanması zor ama...'' dedikten sonra duraksadı ve devam etti. ''Benim... onunla yüz-"

Tam onu söylemeye hazırlandığında masada duran telefonum çalmaya başladı. Ekranda çıkan numarayla içimi sıkıntı bastı. Arayan babamın sekreteriydi. Neden bir anda beni arıyordu ki?

Donghae duraksayıp "Açsana." dedi.

Babamla aramızdaki meseleyi bilen tek kişi Donghae ve diğeri de... Min Young idi. Tabi artık bunu bilen tek kişi Donghae kalmıştı.

"Belki önemli bir şey olmuştur, açmalısın." dedi.  

"Onunla benim 'önemli' kavramlarımız çok farklı. Kararından vazgeçene kadar ya da kendi aramadığı sürece o telefonu açmayacağım."

Duraksadı ve üzgün bir şekilde bana baktı. Empati kurmak için en çok çalışan ve anlayabilen tek kişi Donghae idi.

"İhtiyar hala senin sahip çıkmanı istiyor değil mi? Senden başka emanet edebileceği kimse yok fakat kabul etmemek için en büyük nedeni olan sensin."

Masaya bakıp beynimi boşaltmaya çalıştım. "Oradan nefret ederken benden oraya sahip çıkmamı beklemesi çok saçma. Sırf oğlu olduğumdan tek veliahdı olarak kabul etme zorunluluğum varmış gibi davranıyor.''

''Siwon-ah, sence de artık bırakman gerekmiyor mu?'' diye sordu Donghae çekinerek. ''Seni bu halde görmek hiçbir şekilde hoşuma gitmiyor. En azından etrafta ölü olarak dolandığın zamanlar geride kaldığı için şükür ediyorum.''

Sakin kalmaya devam ederek ''Sen de onlar gibi başlama, Donghae. Zaman onu geri getirmiyor. Hem artık sizin deyişinizle o kadar 'takıntılı' davranmıyorum.'' dedim.

Donghae zoraki bir şekilde güldü ve yüzüme yaklaşıp ''Takıntılı davranmıyormuş, kıçım.'' dedi. ''Bu yüzden mi o çocuğu yanında tutuyorsun? Çocuğu her gördüğünde acı çekerek onu mu hatırlatıyorsun kendine, unutmamak için?''

''Alakası yok.''

''Ne demek yok, Siwon? Anlamadığımı mı sandın? Ruhunu bilirim ben senin. Çocuğu ilk gördüğüm anda anladım bunu. Benim gibi saf birisi için bile apaçık bir şey bu. Aksi halde sen de kendini kandırıyorsun.'' 

''Susar mısın?''

''Beş yıl oldu, daha neyin yasını tutuyorsun? Bir hayat kurtardın sen, bunu farkında mısın acaba? Tek düşündüğün kendini sefil görmek.''

''Yeter!'' diye bağırdım ayağa kalkarak. Kendimi tutamadığım tek konu buydu. Sürekli duyduğum şeyleri tekrarlıyorlardı ve dinliyordum. Gelmeyecek olabilirdi ama basit bir şey gibi bunu tamamen kaldıramazdım. Bağırmaya başlayacak iken tekrar telefonum çalmaya başladı. 

Donghae ile aynı anda telefon ekranına baktıktan sonra dilimi ısırdım. Donghae de şaşırmış görünüyordu. Telefonu bana vermek için uzanıp masadan eline aldı ve arayan numaranın kim olduğunu kendi kendine sesli söyledi.

''Baban.''

♠ 24. Gün ♠

SaudadeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin