♠ 80. Gün ♠

145 16 13
                                    

♠ 80. Gün ♠

Alevler yüzünden görebildiğim tek renk turuncuyla karışık kırmızıydı. Sıcaktan sırılsıklam olduğum yetmemiş gibi çıkan dumanlardan dolayı öksürmeye başlamıştım. Ciğerlerim acıyor, nefes alamıyor gibi hissediyordum.

Uzun süre sonra bu kadar korkuyordum. Bu çok tanıdıktı. Tıpkı öleceğimi sandığım gün gibi.

Böyle mi bitecekti gerçekten de sonum? Beni kurtarabilecek kimse yoktu. Yıllar önceki kazadan kurtulmuş olsam da, bu sefer çıkamayacak gibiydim. Sanırım bu insanların kader dedikleri şeydi. Ne olursa olsun burada ölecektim.

Yıllar öncesinden bana tanıdık gelen yere baktım. O zamandan tek farkı, alevlerle birlikte tam anlamıyla cehennem gibi gözükmesiydi. En azından şanslıymışım da o zaman yangında ölmemişim, diye düşündüm.

Sindiğim köşede dizlerimi kendime çekmiş, mağaraya benzeyen yerin tavanına bakarken beş yıl öncesinde olan olaylar zihnimde tekrar canlanıyordu. Ah, sanırım bu da insanların anlattıkları 'ölmeden önce hayatın film şeridi gibi gözlerin önünden geçmesi' olayıydı.
Fakat benim şeridim biraz yanlıştı sanki.

Neden yaşananlar tekrar gözümde canlanırken benim gördüğüm şey Ryeowook'un yüzü değil de, farklı bir gencin yüzüydü? Farklı bir gencin yüzü... Siwon'a benzeyen bir gencin yüzüydü. Sanki onun daha genç hali gibi.

Sırıtarak güldüm kendi kendi kendime. Böyle bir anda bile o adamın yüzünü gördüğüm için delirmiş olmalıydı. Neden onca kişi varken o?

O sırada sanki bilincimi kaybettiğimi hissederken farkına vardığım bir şey ile gözlerimi kırpıştırdım. Elimi anlıma götürürken başım ağrımaya başlamıştı. Neden... Neden yaşamadığım bir anımı hatırlıyor gibiydim? Deliriyor muydum?

※※※※※※※※※※※※※※※    

※ Beş Yıl Önce※ 

Önümde koşuşturan Ryeowook'u takip etmeye çalışırken hala ona binmek istemediğimi söylüyordum. Korku trenlerini severdim ama bugün hiç de havamda değildim. Belki sırayı görüp vazgeçer diye düşünmüştüm ama şansımıza o gün sıra yoktu.

Trenin vagonuna bindikten sonra kısa süre içerisinde hareket etmişti. Yıllardır buraya gelip gittiğim için bana çok da yabancı değildi ve artık sıkılmıştım. Yine de kabul etmem gerekirdi ki, adamların kullandıkları dekor ve efektler başarılıydı.

O an her şey normal hissettiriyordu ama raylardan gelen sesler beni tedirgin etmişti. Ryeowook ise sadece keyfine bakıyor, etrafı izliyordu. Ben mi paranoyaklaşmıştım? Belki paranoyaklaştığımı düşünmeden biraz daha dikkatli olsaydım, zamanında harekete geçip raydan çıkan vagondan kurtulabilirdim. Böylece şoktan çıktığımda yerde oturuyorken, biraz ilerideki Ryeowook'un uzanan bedenin halini görmek zorunda kalmazdım.

Neler olduğunu anlayamamış, afallamış halde ona bakarken hareket etmediğini görünce yardım istemek için bağırmaya başladım. Sesimin duyulacağından emin değildim ama hissettiğim korku düşünmemi engelliyordu. Ryeowook hareket etmeden öylece önümde uzanırken nefes aldığını duymak biraz olsun sakinleşmemi sağladı.

''Ryeowook, duyabiliyor musun beni?'' diye sordum yanıt alamasam da.

Bulunduğumuz yer bir tür mağarayı andırıyordu ya da muhtemelen dekorasyonundan dolayı öyle olmalıydı. Tabii kesinlikle hatalı olduğu kesindi ve bulunduğum tahta zeminin eskimiş olduğunu görebiliyordum. Bariz bir şekilde bakımsız bırakılmıştı. Önünde hiç sıra olmamasından şüphelenmeliydim zaten, diye mırıldandım kendi kendime.

SaudadeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin