+4

1.2K 145 107
                                    

Luke her zamanki beyaz önlüğünü üzerine geçirirken Marry gülümseyerek odaya girdi ve sarışın çocuğa arkasından sarılırken parmak uçlarında kalkıp onun yanağına bir öpücük kondurdu, geri çekildi. "Seni özledim."

Luke gülümseyerek kız arkadaşına döndü ve bedenini iki yanındaki ellerini yakalayıp dudaklarına yöneldi. Kısa ve hoş bir öpüşmenin ardından ilk geri çekilen kişi Marry olmuştu. "Gitmelisin."

"Doğru" dedi Luke onun ellerini bırakmadan. "Ama gitmek istemiyorum."

Marry tekrar dudaklarına yönelen Luke'u hafifçe iterken gülümsedi. "İşteyken olmaz, Luke."

Luke somurtarak geri çekildiğinde Marry tekrar yanına geldi ve dudağına tüy kadar hafif bir öpücük bırakıp "Bu sana yeter" dedikten sonra arkasında şaşkın bir Luke bırakarak odadan çıktı. Luke saniyeler sonra gülerek sevgilisinin arkasından odadan çıktığında Marry'nin ameliyathaneye girdiğini görmüş ve kendisi de Bay Harrison'ın odasına yönelmişti. Önce merdivenleri kullanarak alt kata indi ve odanın bulunduğu koridora ulaştığında bir bebek ağlaması kulaklarını doldurdu. Bundan nefret ediyordu çünkü küçüklerin ağlaması hep çok acılı olurdu. Luke yüzüne yayılan mutsuz ifade ile birlikte Bay Harrison'ın odasına girdiğinde onun dirseklerini masasına dayamış ve gözlerini kapatmış bir şekilde sandalyesinde oturduğunu gördü. "Bay Harrison?"

"Oh, Luke." Bay Harrison kafasını kaldırıp oğlana baktı. "Seni Tanrı gönderdi, teşekkürler Tanrı'm."

"Aslında her zaman bu saatte gelirim" diye mırıldandı Luke ama Bay Harrison onu dinleyecek kadar sabırlı değildi. "Çocuklarla aran iyi, değil mi?"

Luke ani soruya ne cevap vereceğini bilememişti ve karşısındaki kırklı yaşlarındaki doktor da onun cevabını bekleyecek durumda değildi. "Lütfen, yan odadaki çocuğu susturabilir misin?"

Luke sadece kafasını sallayıp odadan çıkarken "Acele et" diye bağırdı Bay Harrison. Luke yandaki çocuk odasına geçti ve içeride sadece bir kadın ve ağlayan çocuğu gördü. Kadın, Luke'u fark etmemiş gibi beş yaşındaki oğlunu eğlendirmek amacıyla elindeki kağıttan gemiyi havada yüzdürüyormuş gibi yaparken çocuk ağlamaya devam ediyordu. Luke yanlarına doğru ilerledi ve "İzninizle" dedi kadına doğru bakıp gülümseyerek. Kadın önce Luke'a baktı ve ağlayan çocuğunun çığlıkları eşliğinde birkaç saniyeliğine Luke'u süzdükten sonra başka bir çaresi olmadığını anlayarak kenara çekildi. Luke, küçük çocuğun oturduğu yatağın üzerindeki raflardan birinden peluş bir penguen aldı ve çocuğun omzuna dokundu. "Hey."

Çocuk bir an Luke'a baksa da ağlamaya devam ettiğinde "Henry" dedi annesi uyarırcasına. "Bak, abi kızıyor."

Henry annesinin uyarısıyla burnunu çekti ve karşısındaki sarışın oğlana korkarak baktı. Luke ise gülümsüyordu, elindeki penguen oyuncağını gösterdi. "Bu bir kahraman, biliyor musun?"

Çocuk kaşlarını çatıp hiçbir şey anlamadığını belli eden bir ifadeyle Luke'a bakmaya devam ederken "Beni kurtardı" dedi Luke. "Küçükken ailemi kaybetmiştim. Bu küçük penguen beni yanına aldı ve görevliler gelene kadar beni korudu."

Çocuk gülümseyerek penguene bakmaya başladığında Luke oyuncağı ona doğru uzattı ve "İstersen senin olabilir" dedi. "Seni her zaman korur, söz veriyorum."

Çocuk mutlulukla Luke'un uzattığı pengueni alıp ona sıkıca sarılırken sarışın çocuk ayağa kalkmış ve kapıya doğru yönelmişti. Çıkmadan önce küçük çocuğun sevimli gülüşlerini duyarak gülümsedi.




the hankering || muke (+)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin