Luke, Marry'nin elini tutarken Michael'a ihanet ettiğini düşünüyordu ama gerçek şuydu ki Michael ile birlikteyken Marry'ye ihanet etmişti. Yine de Michael'ın yanındayken Marry'ye ihanet etmiş gibi hissetmiyordu. Bu garipti çünkü o mavi saçlı, kırık çocuğun yanında olmak Luke'a doğru hissettiriyordu; Marry ile birlikte olmaktan çok daha doğru.
Luke bugün, hastane çıkışı ondan ayrılmaya karar verdi.
Günün yarısı zaten gitmişti ve geri kalan zamanda da her zamanki işini yapıyordu. Bay Harrison'a dün gece eve geç gitmek zorunda kaldığını, ailevi sebeplerden dolayı biraz içtiğini ve sabah da geceden kalma olduğundan dolayı uyanamadığını söyledi. Şükürler olsun ki Bay Harrison dinç kafalı biriydi, gençlerin nasıl olduklarını az çok biliyordu, onları anlayabiliyordu ve bu yüzden okulu arayıp Luke'un ailevi sorunlardan dolayı gelemediğini söyledi, anket işini de halletmişti. Böylelikle Luke'a sadece Marry'den ayrılmak kalıyordu.
Çıkışta her zamanki gibi Sally'nin mekanına gittiler. Bunu Marry istemişti; Luke ise o gün onun istediği her şeyi yapmaya karar vermişti, elinden geldiğince. Michael'ı tüm gün görmediğinden dolayı yüzünde zoraki bir gülümseme vardı ve bu gülümsemenin tek sebebiyse Marry'ydi.
Kafeye gelip cam kenarındaki masalardan birine oturduklarında yanlarına gelen kişi Sally değildi, Beth'ti.
Beth Christina Wonder. Mavi gözlerinin sarı saçları ve beyaz teniyle fazla uyum içerisinde olduğu bir kızdı. Küçük bir burnu, dolgun dudakları vardı ve o dudaklar her zaman annesi gibi yukarıya doğru kıvrılmış olurdu. Dalgalı saçları ise annesininkine karşıymış gibi sürekli açık olurdu.
"Ne alıyorsunuz, küçük aşıklar?"
Luke gözlerini devirirken Marry güldü. "Her zamanki gibi, Beth."
Beth kafasını sallayarak mutfağa koşarken Luke, Marry'nin gülen yüzüne baktı ve bir an, sadece birkaç saniyeliğine, Michael'dan vazgeçmeyi düşündü. O birkaç saniyelik dilimde aklına hücum eden düşünceler kendisini çok fazla korkutmuştu ki Michael'ın olmadığı bir dünya bile tüylerini diken diken ediyordu.
Kurabiyeleri ile içecekleri geldiğinde Marry bir tane kurabiye alırken Luke bu sefer yemek istemedi. Eğer yemeye çalışırsa kuru parçaların boğazına dizileceğinden emindi ve o sırada hissettiği duygular arasında bir damlacık huzur dahi yoktu. Vicdanı ona berbat bir insan olduğunu haykırmaya başlamıştı bile.
"Marry..." Kız, gözü önüne düşen tutamlarını kulağı arkasına sıkıştırdıktan sonra büyük, kahverengi gözlerini Luke'a dikti; gülümsedi. "Evet?"
"Çok güzelsin" dedi Luke. "Benim için fazla güzel."
Marry güldü. "Dünkü içkinin etkisinde misin?"
"Sanmıyorum." Luke içki içmemesine rağmen duraksadı ve bu duraksama kafası içindeki kendisine kötü sözler söyleyen sesleri fark etmesini sağladı. "Sanırım iyiyim. Ama sen daha iyisin ve bu yüzden benden daha iyilerini bulabilirsin. Çünkü iyiler iyilerle çıkar ve daha iyiler de daha iyilerle."
Marry kaşlarını çatmış bir şekilde ona bakmaya devam ederken Luke artık bu işten geri dönemeyeceğini biliyordu. "Benden ayrılır mısın? Ben yapamıyorum ve bu gidişle her şeyi batıracağım."
Luke kesinlikle Marry'den bunu beklemiyordu. Yani o sevimli, eğlenceli kızın öfkeyle ayağa kalkıp ağlamaya devam ederken meyve suyu dolu bardağını alıp Luke'un üzerine boşaltacağını ve çekip gideceği kimse tahmin edemezdi. Marry böyle birine benzemiyordu.
Luke ayağa kalktı, dudakları arasından kızın ismi döküldü ama Marry çoktan kafeden çıkmıştı ve Luke eğer onu takip ederse ayrılmamış olacaklarını biliyordu. Bu yüzden sıkıntıyla iç geçirerek tekrar yerine oturdu ve masadaki peçete dolu kutudan aldığı peçeteyle yüzünü silmeye başladı.
"Hey?" Beth, az önce Marry'nin oturduğu yere yerleşirken konuştu. "O tatlı kızı bu kadar öfkelendirecek ne yaptın merak ediyorum, Hemmings."
"Bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum ve ben de kaba olmamaya çalıştım." Luke iç geçirdi. "Tanrı aşkına, onu üzmek istemiyordum!"
Beth kaşlarını çattı. "Ne yaptın?"
"Oh, ondan ayrıldım sanırım."
Ve Luke bu sefer kendi bardağındaki içkinin Beth tarafından üzerine döküldüğünü, sarışın kızın da öfkeyle masadan uzaklaştığını gördüğünde bir kez daha iç geçirip en iyisinin eve gitmek olduğuna karar verdi.
üzdü
olsundu
michael vardı

ŞİMDİ OKUDUĞUN
the hankering || muke (+)
FanfictionLuke kırmızı saçlı çocuğu çok fazla özlemişti ve Michael en yakın arkadaşının ölümünü görmek istemiyordu. ≫ the vengeance'in devam kurgusudur.