Helikopter yolculuğu birkaç kusma, "Durdurun şunu, çok fazla hareket ediyor!" , "Michael, tanrım, Shine'a çenesini kapamasını söyle" ve "Shine, kapa çeneni" ile tam bir cehenneme dönmüştü ve indiklerinde Shine tam olarak dokuzuncu kez kusmuştu. Michael ise onun bu sefer ayakkabılarına kusmadığı için şükrederek araçtan indi ve oradaki iki hemşire, doktorun yardımıyla Alex'in yatağını da dışarı çıkardılar. Helikopteri bekleyen ambulansa doğru ilerlediklerinde Michael, Shine'ın yanına geldi ve içinde kusması için tek bir damla su ya da yiyecek kalmayan, sadece öğüren arkadaşına baktı. "Tanrım, iğrençsin."
"Kusamıyorum, yardım et" dedi Shine eliyle ağzını kapatırken.
"Ağzına tüküreyim ve sen onu yut, kusarsın belki."
"Komik."
"Gidiyoruz." Shine'ı kolundan tuttu ve ambulansa kadar sürükledikten sonra içerideki hemşirelerden biri onları durdurdu. "Sadece birinizi alabiliriz, bayım."
Shine ve Michael birbirlerine baksalar bile kadın lafını söylediği an kimin gideceği belliydi. Michael gülümseyerek geri çekildi, "Orada buluşuruz, daireye bakıp geleceğim" dedi ve Shine'ın mırıldandığı bir teşekkür eşliğinde araca binmesini izledi. Onlar yanından uzaklaşırken Michael da bu aptal havaalanı sahasında çıkışına doğru ilerlemeye başlamıştı. Uzak.
Birkaç dakikanın sonunda elektrik tellerinin arasındaki kapıdan çıktığında hava alanı önünde bekleyen taksilere yöneldi ve sırada hangisi ise ona bindi, ezberinde olan adresi şoföre söyledi, cebine baktı. Gidip gelmesine yetecek, hatta artı olarak hastanedeki kafede bir şeyler atıştırmasını da karşılayacak kadar parası vardı. Daire sahibi olan adama telefon açıp daireye gittiğini ve eğer kilit değiştirilmediyse anahtarın da kendisinde olduğunu söyledi. Adam her şeyin aynı olduğunu söylediğindeyse üç yıl önceyi düşündü. Kendi yavşak, doyumsuz hareketlerini ve hayır, dedi kendi kendine. Her şey aynı değil.
Daireye ulaştığında cebinden çıkardığı anahtarlıktaki büyük anahtar ile dış kapıyı, iki kat yukarı çıktıktan sonra da küçük anahtar ile dairenin kapısını açtı. Kapının üzerine asılan küçük çelengi alarak içeri geçti ve tüm her şey, ayrıntısına kadar beynine doldu. Ayakları onu yatak odasına doğru götürürken her adımında Luke'un "Bırak beni" deyişi kulaklarında yankılanıyordu ve yatak odasına ulaştığında, tanrım, hemen oturma odasına döndü. Sırtına geçirilen küçük tırnakları hissedebiliyordu.
Kendi bıraktığı tüm eşyalar yerli yerindeydi. Kanepeye oturdu ve Luke'un alnındaki yarayı silişi gözleri önüne geldi. Michael'la oynaması ve alnındaki cam parçasını çıkardıktan sonra geri çekilmesi, muhteşem gülümsemesi, mavi gözleri, uzun bacakları ve bacak arası-
Oh, düşünmeyi kesmeliyim.
the vengeance 232'ydi 230 olmuş
o zaman yine yengeç dansı
dün olmuştu unutmuşum duyurmayı
ve nostaljik sonlar,,
![](https://img.wattpad.com/cover/82381170-288-k212156.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the hankering || muke (+)
Fiksi PenggemarLuke kırmızı saçlı çocuğu çok fazla özlemişti ve Michael en yakın arkadaşının ölümünü görmek istemiyordu. ≫ the vengeance'in devam kurgusudur.