+33

899 110 77
                                    

Michael, adamın sesinin duyulmasından birkaç dakika sonra bulundukları odaya birinin girmesi ve bileklerindeki ipleri çözmesiyle hemen Luke'un yanına koştu. Onun el ve ayak bileklerindeki ipleri çıkarırken dayanmasını fısıldıyor, ağzından çıkan kısık sesli kelimeler Luke'un yüzüne yorgun bir gülümseme yayıyordu. İplerden kurtulduklarında ve Luke'un yere devrilen bedeni Michael tarafından tutulduğunda binada bir gürültü duyuldu, kocaman bir dolabın yere düşmesi kadar sarsıcı bir gürültü. Michael ise bunu umursayacak durumda değildi. Luke'u sandalyeden indirdi ve yere oturup onu da kucağına çekti, endişeyle sordu. "Luke?"

Sarışın oğlanın gözleri kapalıydı ve Micharl onun bayılmış olmasından korkuyordu. Kirpikleri titredi, ardından göz kapakları aralandı ve bitkin maviler Michael'ın yeşilleriyle buluştu. Michael gülümseyerek ona sarıldığında Luke da kafasını onun boynuna gömmüştü. Onları kurtaran adam boğazını temizleyene kadar birbirlerinden ayrılmadılar.

"Gitmemiz gerek" dedi adam soğuk bir sesle. Otuzlu yaşlarında, genç biriydi ve sert ifadesi ses tonuyla birleştiğinde korkunç bir etki yaratıyordu. "Zamanımız kısıtlı."

Michael, Luke'a baktı ve onun yerinden doğrulmasıyla kendisi de ayağa kalkıp sarışın oğlana yardım etti. Luke'un ayakta durabilecek kadar gücü olmadığı uzaktan bakan her insanın anlayabileceği türden bir durumdu. Bileklerinde iplerden kalan derin, kırmızı izler vardı ve bunlar zayıf bileklerini daha ince gösteriyordu; bunların yanında bir de patlayan kaşı ile dudağı vardı.

Bu yüzden Michael onun kolunun altına yerleşti, kolunu Luke'un beline sardı ve yürümeye başlayan adamın arkasından bu şekilde ilerlediler. Öndeki herifin hızına yetişemiyor olmaları normaldi fakat adam yine de yavaşlamıyordu, Michael'ın etrafına bakacak zamanı bile yoktu. Birkaç koridordan geçtiler, sağa ve sola döndüler ve sonunda bir kapının önüne geldiklerinde Luke daha fazla hareket etmek istemiyordu, elinde olsa öylece yere oturur ve sırtını duvara yaslayarak uyurdu. Tüm bunlar normal bir okulda okuyan ve normal bir hastanede staj yapan normal bir genç için fazlaydı. Bu gencin Luke olduğu düşünüldüğünde onun için çok daha fazla geliyordu. Maceradan uzak, sakin birkaç yıl geçirmişti ve ölüm korkusu ile yaşamak, bunun da üzerinde sevdiği insana bir zarar gelmesinden korkarak yaşamak onun için yorucuydu. 

"Luke?"

Michael'ın sesi sarışın oğlanın kulağına yakın bir yerde yankılandığında ve nefesi onun tenine hücum ettiğinde Luke irkilerek kafasını ona çevirdi. Michael'ın gülümsemesi görüş açısına girip onu geren tüm düşüncelerin yok olmasını sağlamıştı ve evet, mavi saçlı oğlanın tek bir gülümsemesinin Luke'un üzerinde böyle bir etkisi vardı, öpüştükleri zaman içinde anlamlandıramadığı duyguların ortaya çıkması ve teninin alev aldığını hissetmesi gibi.

"Gitmemiz gerekiyor."

Luke kafasını sallayarak onu onayladı. Önlerinde duran adam bunu bekliyormuş gibiydi, gözleri iki oğlan arasında gidip geliyordu ve Luke'un kafasını sallamasıyla kapı kolunu tutup bulundukları binadan çıkarken Michael güneşi hiç göremeyeceklerini düşündüğüne inanamadı. Birbiri üzerine gerçekleşen olaylar onu karamsarlığın dibine vurmuştu.



demek cuma demek hafta sonu hm

yaşasn o zaman



the hankering || muke (+)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin