13.Bölüm ∞
Uzun ve yorucu bir gecenin ardından hepimiz evlere dağılırken Cemre, Çiğdem ve benim yüzlerimizdeki dehşet ifadesinin silinmediğini görüyordum. Oysa Akın, Ulaş ve Emre öylesine rahattı ki sanki ilk kez yanlarındaki bir kıza baktığı için bir adam dövmemiş, 3 saati karakolda geçirmemişlerdi. Belki de ilk kez değildi ama bu 3 saat boyunca -tabii kavga süresini de sayarsak- 4 saat boyunca halden hale girmiş korkudan betimiz benzimiz atmıştı.
Akın arabayı sürerken yanında hala olayların etkisinden sıyrılamamış bir şekilde oturuyordum. 19 yıllık hayatımda daha önce böyle bir olayla karşılaşmadığım için adeta transa geçmiş gibiydim. Yanımda oturan yakışıklı adam ise sanki 3-4 saat öncesine kadar birini öldüresiye dövmemiş gibi rahattı.
Bana bakan ve gözsel tacizde bulunan genç artık kimseye bakmayacaktı, bu kesindi. En son karakoldaki halini görebilmiş ve yüzünü ayırt edememiştim. Burnu ve ağzı yer değiştirmiş gibiydi ve kesinlikle morarmamış tek bir yeri yoktu. Bu adamların daha önce de böyle birilerini dövdüğü belliydi işin kötüsü de bunu centilmence yapmaya çalışmalarıydı.
Teke karşı, 1 oldukları için Ulaş ve Emre ilk başta indirdikleri darbeler hariç sadece çocuğun herhangi bir kaçışını engellemek için mekânın kapısında durmuşlardı. Çocuğu döven tek kişi Akın'dı ve o dağ gibi vücudunun altında kof biri olmadığı gün gibi ortaya çıkmıştı.
Çocuğa indirdiği darbeler öylesine sert ve öfkeliydi ki arada çocuğa ettiği küfürleri ise daha önce hiçbir yerde duymamıştım. En son çocuk ölü gibi yere yığılınca çığlık çığlığa bağırıp duran Cemre susmuş, Çiğdem donup kalan halinden sıyrılmış ben ise direk çocuğun yanına koşmuştum. Yardıma!
Sadece 30 dakika öncesinden tiksindiğim hatta gözlerindeki pis imayı anladığım gence o an öylesine acımıştım ki onu yerden kaldırmaya çalışırken Akın hayretle bana bakmıştı.
"Ne yapıyorsun sen?" diye sorduğundaysa gerçekten hayrette olduğu anlaşılıyordu. Çok şaşkın ve beklemediği bir şey yaptığım için garipçe bana bakıyordu. Bunu olumlu mu anlamalıydım bilmiyordum ama yardım etmeye çalıştığım adamı daha 2 dakika öncesinden dövdüğünü hatırlayınca kaşlarını çatmıştı.
"Bırak şu pezevengi!" diye bağırdığında artık neredeyse korkudan insanların kaçıp boşalttığı mekanda sesi yankılanmıştı. Garsonlar muhtemelen ki tanıdıktı çünkü polisler gelene kadar olaya müdahale etmemişlerdi. Emre ve Ulaş ise her gün bu sahnelere alışıklar gibi büyük kapının önünde sohbet ediyorlardı.
Cemre gidip Ulaş'a korkuyla sarılınca Ulaş da uzun ve kaslı koluyla onu sarmalamıştı. Çiğdem ise sadece sevgilisinin yanında durmuş onun kendisini kucaklamasını beklememişti. Fakat Emre kolunu omzuna atıp onu çekince kurtulmak ister gibi silkindi ama yüz ifadesi memnun olduğunu gösteriyordu.
Ben ve Akın ise... tam bir karmaşadaydık. Masalardan birinden bulduğum peçeteyi yerde hala acıyla inildeyen çocuğa uzatırken Akın bir tepki vermemişti. Tepkinin büyüğünü zaten bu adamı öldüresiye döverek vermişti ve belki de artık durması daha iyiydi.
Sonrası ise karakolda, ondan sonraki 3 saat ise sorgulama işiyle sürmüştü. Neyse ki Akın tanınan ve sicili temiz bir iş adamıydı ve dövülen genç şikayetçi bile olsa bir sorun çıkmayacağı belliydi. Zaten genç de şikayetçi olmamış hatasını kabul etmişti. Bu süre boyunca Ulaş'ın babasıyla tanışma fırsatı da bulmuştum.
Akın'ın eniştesi -yani Ulaş'ın babası- yaşına göre çok yakışıklı -oğlunun kime benzediği belli oluyordu- dinç ve kültürlü bir adamdı. Nadir amcayla anlaşabildiklerinden hiç şüphe yoktu. Böyle bir adamın sevilmemesi mümkün olamazdı. Tıpkı Ulaş gibi sakin görünüşlüydü ve kızdığı zaman kızgın bir boğaya dönüşebileceğine şüphe yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sev Yeter (2)
RomansaDilşah ve Akın'ın hikayesidir. 2014* (Başka Bir Lise Hikayesi ve Kıroman hikayelerinin ikinci serisidir)