36.Bölüm ∞
Gözlerimi açmaya çalıştığımda, gözkapaklarıma tonlarca yük binmiş gibi ağır ağır açmaya çalıştım. Kaslarım ve bütün uzuvlarım amansızca ağrır ve yatağımda uzanıyor olmama rağmen her kemiğim bana ihanet ederken başımdaki şiddetli ağrı da cabasıydı. Neler olduğunu anlayamadığım bir süre boyunca etrafıma bakındım ve nerede olduğumu, neden uzandığımı merak ettim.
Daha sonradan aklıma gelen yaşanmışlıklarla ellerim titrerken nefesim daralmaya, gözlerim bulanıklaşmaya başladı. Hayır! Şimdi şu odadan çıkıp o Simar denen yaratığı öldürmek, babama yaptıklarından dolayı onu parçalamak istiyordum. Babam o toprağa yakışmamıştı ama Simar'ın yakışacağına emindim!
Odamın kapısı açılınca aniden irkilmeme mani olamadım. Sevdiğim adamın erkeksi bedenini görünce omuzlarımdaki yük biraz olsun kalkmış, aklım bulanık fikirlerden arınmıştı. Akın'a herkesten çok güvenebilirdim. Bu saatten sonra aileme bile güvenim kalmamıştı ama bu adam... bu adam hiçbir zaman beni yüz üstü bırakmamış, hep yardım elini uzatmıştı.
"Merhaba" dedi çekingen, boğuk sesiyle. Dağılmış olduğu karışık saçlarından ve moraran gözaltlarından belliydi. Tanrım ben ne zamandır uyuyordum!
"Merhaba, gelsene" dedim boğazımı temizlemeye çalışarak.
Zarif hareketleriyle bana doğru yaklaşırken sormak istediğim her şeyi Akın'a sorabileceğimi ve doğru cevaplar alabileceğimi biliyordum. Fakat daha yeni uyanmışken hemen soru tufanına başlamak istemesem de baş ağrım sebebiyle elimi kafama doğru götürdüm. Of, biri kafama bir şey mi vurmuştu yoksa?
Akın bana doğru eğilip alnıma ufak ve şefkatli bir öpücük kondurdu. Bu davranışını öyle samimi hissettim ki gözlerimi kırpıştırarak, tıpkı platonik ergenler gibi kirpiklerim arasından ona baktım. Gözleri direk bana bakıyor, ne hissettiğini ele vermiyordu. Fakat yanımda olması... benimle olması... o kadar harika hissettiriyordu ki.
"İyi misin diye kontrol etmeye gelmiştim. Sakinleştiricilerle bu kadar kesintisiz uyudun" O sırada gözü yatağımın kenarında duran ve benim daha önce fark etmediğim kutuya gitti ve devam etti. "Doktor uyandığında başının ağrıyabileceğini söyledi ve giderken de ağrı kesici bıraktı" Sözleri mekanik ve tek düzeydi. En sonunda gözleri konuşmanın başından beri duran boynumdan gözlerime kaydı ve "Sen gerçekten iyi misin?" dedi. Telaşlı ve korkmuş olduğu belliydi. Beni bu kadar önemsemesi hoşuma gidiyordu.
"Harikayım" dedim her ne kadar olmasam da. Yüzündeki şu mesafeli halini kırmak istiyordum. Ben cam biblo değildim. Dokunsa veya bir söz söylese kırılacak değildim. İçimdeki ses 'Evet en son Simar'ın babanı öldüren kişi olduğunu öğrendiğinde yerde baygınlık geçiriyordun' deyip gözlerini devirdi.
"Senin için endişelendim. Ailen de endişelendi" dedi kısık sesiyle. Ne kadar ertelemeye çalışsam da olanları öğrenmeye ihtiyacım vardı.
"Ben uyurken neler oldu?"
"Şey... Simar için polis çağırınca ve polislerde konağa gelince her şey ortaya çıktı. Annen yıkıldı ve o da tıpkı senin gibi sakinleştiricilerle ayakta duruyor. Yengen... şey adını hatırlayamadım, kusura bakma. Dilaver'in eşi, çocuklarıyla konağı terk etti. Giderken perişan haldeydi. Görsen herkes yıkılmış haldeydi. Ama buna şahit olmaman beni memnun etti çünkü daha fena olabilirdin. Herkes yeni yeni toparlanıyor. Amcan... Macit'in babası oluyor sanırım" deyip bir anlık sustuğunda başımla onay verdim.
Eğer olay amcamlara kadar gitmişse şehirde duymaya kalmazdı. Ailemiz resmen yerle bir olmuştu. Hepsi de o gerzek insanlar yüzünden! Boğazımdaki safra tadını yok etmeye çalıştım ama mümkünatı yoktu. Ailem bu yükü nasıl kaldıracaktı? Dahası ben... ben burada resmen çıldırırdım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sev Yeter (2)
RomansDilşah ve Akın'ın hikayesidir. 2014* (Başka Bir Lise Hikayesi ve Kıroman hikayelerinin ikinci serisidir)