Salondaki koltuğun üzerinde uzanıp televizyondan kanalları aceleyle geçerken sıkıntım da bir türlü geçmek bilmiyordu. Hamileliğimin 9.ayı gelmiş, iki hafta sonra hastaneye yatacak ve hayırlısıyla kızımı kucağıma alacaktım. Akın iş yerinde ufak bir pürüz çıktığı için gitmek durumunda kalmış -aslında gitmek istememişti, evden kovmuştum- bende evde pinekliyordum. Sabahtan beri ara ara vuran sancılar hariç şimdilik gayet iyiydim.
Canım kiraz çekince ayağa kalkıp şişmiş ayaklarımla mutfağa kadar yürüdüm ve dolabı açıp karşısına geçtim. Şu serinlik için bile canımı verebilirdim, sıcaktan ölüyordum. Dolabımız tıka basa dolu bir şekilde dururken diyet yapmam gerektiğini bana nasıl söyleyebilirlerdi? Sadece kiraz alacakken uzanıp dondurma kutusunu da aldım, çikolatayı ve ah tabii vişneli pastayı da.
Ellerim dolu bir şekilde hepsini tezgaha koyup tepsiyi çıkardım. Annem yarın gelecek ve doğuma kadar, doğumdan iki hafta sonraya kadar yanımızda kalacaktı. Bebek yetiştirmek konusunda hayli tecrübesizdik ve bu anımda annemin bana destek olmasını istiyordum. Tepsiye tezgahtakilerin hepsini koyarken aniden karnıma şiddetle vurulan tekmeyle yüzümü buruştursam da gülümsedim.
"Canın çok çekti değil mi kızım? Sen hiç-Ahh!" Birden giren sancıyla soluğum kesilse de geçer gibi oldu. Ardından aniden sancı girince acıyla inledim. Yalancı sancımın olmuşluğu çoktu ama bu hiç de yalancıya benzemiyordu!
Tezgaha tutuna tutuna salona yönlenip telefonumu almak istedim ancak sancım o kadar şiddetlenmişti ki acıdan dolan gözlerimden adım attığım yeri zor görüyordum.
"Ahh! Kızım, hu hu hu. Lütfen!"
Acıyla inlediğimde salona girmiş koltuğun üzerindeki telefonuma yöneliyordum. Akın'ın gelmesi yakın olduğu için büyük ihtimalle arayan oydu ve ne istediğimi soracaktı. Yüzümden terlerin aktığını hissederken kendimi güç bela koltuğa bırakıp telefonu açtım. Nefes alışverişim ne denli değişmişse artık karşıdaki kişi "Dilşah!" diye bağırınca bunun sevdiğim adamın sesi olmadıgını anlayabildim.
"Cemre, Cemre-Ahh!"
"Dilşah sakın doğuruyorum deme! Doğuruyor musun?!" diye telaşla bağırdığında boğazım kupkuruydu. Sancılar şiddetlenmiş, alnımdaki ter taneleri artmıştı. Soluk soluğaydım ve kasıklarımdaki ağrı dayanılmaz bir hal almaya başlıyordu.
"Cemre geliyor! Hu hu hu hu, ahhh!"Koltukta acı içinde kıvranırken kanepenin kolunu tüm gücümle sıktım. Tek derdim kızıma birşey olmasıydı. Ona birşey olursa, yaşayamazdım!
"Tamam! Geliyorum, ambulansı arıyorum, sakin ol! Akın'a ulaşmayı dene Dilşah, telefonu kapatmam gerek, ambulansı arayacağım ama sen sakın kendini bırakma! Bak kızın için tamam mı? Sakin ol!" derken o benden telaşlı duruyordu.
"Tamam, ahhh!"Telefonu kapattığımda alnımdaki terleri silmeye çalıştım. Saçlarım açık olduğu için terden boynuma, yüzüme yapışmıştı. Rehberden Akın'ı bulmaya çalıştım, o sırada telefon çaldı. Bu sefer arayan da Çiğdem'di.
"Ulan olum noluyor lan! Doğuruyor musun harbiden?" diye telaşla sorunca cevap veremeden acı dolu bir çığlık kopardım. Bu ona iyi bir cevap olmuştur, umarım. Bir yandan can acısından bir yandan da duygusal olarak çöküntü yaşadığımdan hüngür hüngür ağlamaya başladım. Daha iki haftası vardı!
"Dilşah beni dinle! Kızını sağ salim kucağına alacaksın, bak. Telaş yapma. Kapıcınız falan yok mu onlardan birini çağırsana!" dediğinde koştuğunu nefes nefese kalmasından anlamıştım. Oradan buraya koşarak mı geliyordu cidden!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sev Yeter (2)
RomanceDilşah ve Akın'ın hikayesidir. 2014* (Başka Bir Lise Hikayesi ve Kıroman hikayelerinin ikinci serisidir)