Draco ile karşılaşmamızın üzerinden bir hafta geçmişti. O gün apar topar evden çıkıp gittikten sonra bir daha hiçbirimizle iletişim kurmamıştı. Tekrar kayıplara karıştığından şüpheleniyordum, aslında bu işime de gelirdi ama bir yanım hala burada olmasını fazlasıyla istiyordu.
Iris, kapıdan çıktığı dakikadan beri onunla ilgili sorulmadık soru bırakmamıştı. Neden şu ana kadar ilk kez gördüğünü, niçin ondan daha önce bahsetmediğimi, eskiden okul arkadaşıysak neden Harry ve Ron'la olduğu gibi onunla da iyi anlaşmadığımı sorup durmuştu. Meraklı gözlerini gözlerime dikmiş, en ufak bir cevap için uslu uslu söylediğim her şeyi yerine getirmişti. Babası ile bu kadar çok ilgileniyor olması içimin titremesine sebep oluyordu. Kendime kızıyordum, Iris'i babasız bıraktığım, Draco'ya Iris'ten hiç bahsetmediğim için. Bahsetsem de bir şeylerin değişeceğini düşünmüyordum ya, neyse. Büyük ihtimalle öğrendiğinde buna inanamaz, ardından bu sefer bundan kaçmak için Pansy ile dünya turuna çıkardı. Ne yaparsam yapayım, yanımızda olmayacağını biliyordum. Ya da, bu kendimi rahatlatmak için kendi içimde oluşturup, büyüttüğüm bir kuruntuydu.
Draco eğer Iris'i kabul etseydi ne kadar mutlu bir hayatımız olabileceğini düşünmek paramparça olmama neden oluyordu. Elimden geldiğince mutlu aile tablolarını beynimden def edip, vicdanımı rahatlatmaya çalışıyordum.
Ama önünde sonunda Draco'ya da, Iris'e de gerçeği söylemek zorunda olduğum aklıma geldikçe, kaçmanın sonumu çok da iyi yerlere götürmeyeceğini düşünüyordum. Iris elbet babasının kim olduğunu öğrenmek için çabalayacaktı. Belki bir kaç yıl sonra, ama kesinlikle o gün gelecekti. Bunu düşündükçe içime dolan sıkıntıdan kurtulmamın tek yolu da, Draco'ya söylesem bile yanımızda olmayacağı savunmamdı.
Kapımın çalması üzerine yavaşça uzandığım yataktan doğruldum ve gözlerimi ovuşturarak, "Efendim?" diye mırıldandım.
Kapı açıldığında, Ron kırmızı kafasını kapıdan içeriye uzattı ve hemen ardından bacaklarının arasından Iris içeriye girdi. Koşarak üzerime atladıktan sonra dudaklarını yanağıma değdirdi ve "Günaydın anneciğim!" dedi son derece enerjik olduğunu belli eden sesiyle.
"Günaydın, bebeğim." dedim onun sesinin aksine son derece tükenmiş ve yorgun çıkan sesimle.
"Biz kahvaltımızı ettik." dedi Ron içeriye girip odamın perdelerini açarken. İçeriye dolan güneş ışıklarından öğle vakti olduğu belliydi.
Cuma geceleri Ron bizimle kalır, cumartesileri beraber geçirirdik. Iris doğduktan sonra yalnız kalmamam için yanıma taşınmayı bile teklif etmişti ama ondan böyle bir sorumluluk almasını isteyemezdim. Iris'in ağlamalarını çekmek, gece onun yüzünden uyanmak zorunda değildi. O yüzden teklifini reddettiğim zaman, kızsa da ikna olmuş ve sadece hafta sonları kalacağını söylemişti.
"Afiyet olsun." dedim gülerek ve aynı zamanda üzerimdeki Iris'in saçlarını okşayarak.
"Senin de kahvaltın hazır, çabuk ol." dedi Ron eğilip Iris'i kucağına aldıktan sonra. "Biz salonda film izliyor olacağız."
"Öyle mi olacağız?" dedi Iris hevesle gözlerini kırparak.
"Kesinlikle!"
İkisini gülerek izledikten sonra derin bir nefes aldım ve yavaşça yataktan çıktım.
Yavaş adımlarla önce lavaboya gidip kendime çeki düzen verdikten sonra, Ron ve Iris'in yanına geçtim.
Ron, kanepede uzanmıştı. Iris ise onun üzerine yayılmış, dikkatle televizyonu izliyordu. Ron'un da ondan kalır yanı yoktu. Televizyonda olan animasyon filmini ikisi de zevkle izlemekteydi. İkisine gülümseyip mutfağa geçtikten sonra benim için hazırlamış oldukları kahvaltı sofrasında gezdirdim gözlerimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
secret touch // dramione
FanfictionHermione Granger, tek bir gecenin hayatını bu denli değiştirebileceğini nereden bilebilirdi ki?