16. Bölüm

14.4K 593 3.5K
                                    

Ron'un gidişinin üzerinden geçen saatlerin ardından, hala salonun ortasında oturuyor ve sessizlik içerisinde birbirlerine bakıyorlardı. Draco'nun gözleri Hermione'de, Hermione'nin gözleri ise odanın herhangi bir noktasındaydı. 

Ron'un gözlerinde gördüğü şeyleri nasıl yorumlayacağını bilememişti, yorumlamak da istememişti. Yorumladığı zaman ortaya çıkacak olan şeylerin parlak olmadığı barizdi ve henüz bununla yüzleşemeyecek kadar da güçsüz hissediyordu. 

Ron, Hermione'nin tutsak gibi olduğunu düşünmüyordu, küçük bir ihtimal bundan şüphelenmişti, Hermione'nin tavır koyduğunu düşünmüştü ama gözleriyle gördükleri şeyler beynindeki her şeyi yalanlamıştı. 

Ron'a göre, Hermione o töreni asla terk etmezdi. Bir söz verdiyse tutardı, ama artık bundan pek emin değildi. 

Draco tarafından zorla tutulduğunu düşünmüyordu ama bu kadar mutluluk içinde olduğunu da düşünmemişti. 

Draco karşısında hiçbir şansı yoktu. Özellikle Iris varken. 

Hermione'yi bu denli severken bırakmak istemiyordu, ama tepki vermeye de korkuyordu. Hermione'nin elinden kayıp gitmesine izin veremezdi. Verdiği herhangi bir ters ya da sert tepki, Hermione'yi kaybetmesine neden olabilirdi ve bunu göze alamazdı. 

İkisini sarmaş dolaş bir halde terasta Londra'nın manzarasını izlerken bulduğu zaman aklından geçen tek şey, Draco'ya sağlam bir yumruk atmaktı. Kadınını, hayatını çaldığı için. İçinde kaynayan öfkeye engel olabilmenin tek yolu da onlardan oldukça uzaklaşmaktı. 

O yüzden gözlerinin önünde olabildiğince yeşil bir yer getirirken cisimlenmişti. 

O da bilmiyordu kaç dakika boyunca birbirine aşık olan o iki kişiyi izlediğini. İzledikçe kıskanmıştı, kıskandıkça öfkesi artmıştı, öfkesi arttıkça kendinden nefret etmişti. İş her şekilde kendinde patlıyordu. 

Draco kadar yakışıklı değil miydi?

Draco kadar zeki değil miydi? 

Draco kadar sevmiyor muydu? 

Belki de Draco'dan çok seviyordu. Önemli olan bu değil miydi? Neden Hermione onun eli yerine, Draco'nun elini tutuyordu? 

Yeşillerin arasına gömülmüş, kafasını ellerinin arasına almış bunu düşünüyordu. Hiç o eli tutabildim mi ki, diye düşündü dudaklarında bir gülüşle. Ama dudaklarına hükmeden bu gülüş, pozitif olabilecek tüm sıfatlardan uzakta duruyordu. Nefret, sinir, alay ve kıskançlık tüm bedenini sarmışken, pozitif olan herhangi bir şeyi aklının ucundan bile geçiremiyordu zaten. 

Ellerini saçlarının arasına sokup güçlü bir çığlık attı. Boğazının acısı tüm bedenini titrettiğinde, kalbinin acısının boğazındaki acının yanında bir hiç olduğunu düşünerek, boğazının acımasını umursamadan tekrar bir çığlık attı. Boğazından dökülen her bir çığlığın ardından, akan göz yaşlarıyla yeri yumrukluyordu. Avuçlarının arasında kalan çimenler son nefeslerini veriyor, Ron'un ellerinde ezilerek renklerinin bir kısmını Ron'un avuçlarına bahşediyorlardı. 

Yankılanarak tekrar kulağına vuran çığlıklarıyla bir müddet durdu. Göğsü hızla inip kalkıyordu. Gözlerinden yaşlar dökülürken bunun farkında değil gibiydi. Üzüntüsünden çok yoğun bir öfke yaşıyordu. Hermione'ye karşı deği; Draco'ya karşı.

Elindeki her şeyi ne zaman olursa olsun alabilen Draco'ya karşı. 

Hermione'ye sevgisi Iris ile başlamamıştı, çok daha eskilere dayanıyordu. Son sene damdan düşer gibi hayatlarına giren Draco Malfoy ise onun yıllarca başaramadığını bir kaç ayda başarmıştı. 

secret touch //  dramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin