Hermione tuvaletin üzerinde otururken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı. Saniyeler, dakikalar hatta belki de saatler birbirine karışmıştı. Gözleri kapalı, aynı anı tekrar edip duruyordu. Elleri terliyordu, kalbi tekliyordu, nefesi hızlanıyordu. Sadece anı hayal etmek bile tüm vücut fonksiyonlarını bozuyordu.
Kapıya birinin vurması üzerine kapamış olduğu gözlerini açtı. Ani ışıktan kısılan gözleriyle derin bir nefes alıp kendine gelmeye çalıştı. Hızla ayağa kalkmasından ötürü başında ki dönmeye rağmen kapıya adımlamaya çalıştı. Kapıyı açtığında nasıl göründüğü konusunda bir fikri yoktu ama gözleri tuhaf bir şekilde büyüyen Ronald'dan çok da iyi olmadığı anlaşılıyordu. Keşke aynaya baksaydım, diye geçirdi içinden derin bir nefes alırken. Sakin olmalıydı. O anı düşünmemeliydi, onu düşünmemeliydi. Terlemiş ellerini pantolonuna sürttü bir kez daha, ardından boğazını temizledi ve sevimli olduğunu düşündüğü bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına.
"Efendim?" dediğinde sesinin çatallı çıkması sinirlerini bozmuş olacak ki boğazını temizledi.
"Çok uzun süredir buradasın. Merak ettim. İyi misin?"
"Biraz midem bulandı." diye mırıldandı Hermione elini midesine doğru götürerek.
"Draco'da peşinden kalkıp gelince, bir şey mi konuştunuz diye merak ettim."
Hermione kafasını hızla iki yana salladı. "Yok, konuşmadık. O mutfağa girerken ben tuvalete geçiyordum zaten." dedi gülümsemeye çalışarak. Draco'nun adını duymak bile tüm tüylerinin ürpermesine neden olmuştu.
"İyi olduğuna eminsin değil mi?" diye sordu Ron ilgiyle. Ardından bir adım daha yaklaşıp saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. Açığa çıkan yanağını okşadıktan sonra dikkatle inceledi karşısındaki güzel kadını. "Kötü görünüyorsun. Bembeyaz olmuşsun."
"Diyorum ya, biraz midem bulandı o kadar. Ciddi bir şey değil."
"Üşüttün mü?"
Hermione umursamaz bir şekilde omuzlarını silkti. "Bilmiyorum, olabilir." dedikten sonra biraz bekledi. "Hadi içeri geçelim."
Ron sadece kafasını salladıktan yürümeye başladı. Hermione'de arkasından çıkarken onu göreceğini bilerek ve vücudunu saran heyecanı kontrol altında tutmaya çalışarak Ron'u takip etti. Kendini tekrar Hogwarts yıllarında gibi hissediyordu. Sadece artık o kadar saf değildi. Ama o zamandan bu zamana kadar Draco Malfoy'un kendisine dokunduğu zaman vücudunun verdiği tepkilerin hiç değişmediğini görmek biraz ürkütücüydü.
Salondan içeriye girdiklerinde gözlerini yerden ayırmadan Ron'u takip etmeye devam ediyordu. Kafasını kaldırıp Draco'ya bakacak cesareti bulamamakla birlikte, kendini suçlu da hissediyordu. Draco Malfoy'la öpüşmek büyük ihtimalle hayatı boyunca her zaman isteyeceği bir şey olacaktı ama önceden olduğu gibi yarı yolda kalmaktan korkuyordu. Sevişmelerinin üzerine sevişmelerini bile hatırlamayan bir insana tekrar yaklaşmak istemiyordu.
Ron'la yan yana bir koltuğa oturduklarında bakışları hala parke zemini inceliyordu. Vücudunda bakışlarını hissedebiliyordu, bu rahatsız ediciydi. Kendini diken üstünde gibi hissediyordu. Korkuyordu, kafasını kaldırmaya bile cesareti yoktu. Iris'in kendisine doğru geldiğini gördüğünde gözlerini parkeden sonunda ayırsı ve güzel kızının yüzüne çevirdi. Kızını yavaşça kucağına aldıktan sonra gülümsemeye çalıştı.
İçindeki fırtınayı susturmasının hiçbir yolu yoktu. İçi içini yiyordu.
"İyi misin anne?" diye fısıldadı Iris Hermione'nin kulağına doğru.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
secret touch // dramione
FanfictionHermione Granger, tek bir gecenin hayatını bu denli değiştirebileceğini nereden bilebilirdi ki?