12. Bölüm

13.6K 723 2K
                                    

Yatağımda uzanmış boş gözlerle tavanı izliyordum. Parmağımda olan yüzük her geçen dakika elimi biraz daha ağırlaştırıyor gibi hissediyordum. Teklifi kabul ettiğim için doğru mu yapmıştım, yanlış mı yapmıştım bilmiyordum. Bir tarafım doğru olduğunu bağırdıkça, diğer tarafım gözlerimin önüne Draco Malfoy'u getiriyordu. Kınayarak bana ve elimdeki yüzüğe bakıyor, içinde hissettiği tüm nefreti gözlerine taşırarak üzerime kusuyordu.

Ne düşündüğünü merak ediyordum. Neden gitmişti? Umursadığı için mi, bizim gereksiz işlerimizle uğraşamayacağı için mi?

Yine tamamen mi gitmişti? Geri gelecek miydi?

O günün üzerinden dört gün geçmiş olmasına rağmen kendisinden hiçbir haber yoktu. Harry hakkında hiçbir şey söylemiyordu, benimse sormaya yüzüm yoktu.

Kendi içimde kavga ediyordum. Onu unutmam gerektiğini biliyordum ama yüzüğe baktığım anda kafamda canlanan ilk kişi Ron değil, Draco oluyordu. Ondan tamamen kopacaktım. Ron ile evlenirsem, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını, olma ihtimali varsa onu da kaybedeceğimi biliyordum.

Kendime itiraf edemesem de, Draco her zaman aklımda, en önemlisi kalbimdeydi. Bu gerçeği bilerek Ron'un teklifini geri çevirmemiş olmam da vicdanımın sızlamasına neden oluyordu.

Ron fazlasıyla mükemmel biriydi. Kendisini seven, kendisine benim ona verebileceğimden çok daha fazlasını verebilecek birini hak ediyordu.

Bu dört gün içerisinde yüzüğü geri vermek için pek çok kez çabalamış ama her seferinde başarısız olmuştum. Evde kim bilir kaç kez konuşmalarımı tekrar etmiş, karşısına geçip söylemek için buluşma ayarladığımda bana bakışlarını ve yumuşak davranışlarını gördüğüm zaman amacıma ulaşamamıştım.

Iris, belki de dünyanın en büyük serzenişinde bulunmuştu. Eve gelip yan yana uzandığımızda elimi küçük ellerinin arasına çekmiş, yüzüğü dikkatle incelemiş, parlayan taşını yavaşça okşamış ve meraklı bakışlarını gözlerime çevirip, "Neden babam değil de Ron?" diye sormuştu. Sorusu üzerine ağlamamak için kendimi sıkmış, cevap veremeden kendime çekip sarılmıştım.

Neden babası değil de, Ron'du?

Kendime verdiğim ve yapacağımdan emin olduğum tek bir kararım vardı.

Evlenmeden önce, Draco Malfoy'a her şeyi anlatacaktım.

Sıkıntıyla derin bir nefes aldıktan sonra yumuşak yatağımdan doğruldum ve elimi alnıma götürüp biraz ovuşturdum. Son günlerde düşüncelerimle o kadar çok boğuşuyordum ki artık başım ağrımaya başlamıştı. 

Kapının çaldığını duyduğumda gözlerim duvardaki saati buldu. Sabaha karşı dörttü. Hızlı adımlarla odamdan çıktığımda kapının önünde kapıyı yumruklamaya başlamıştı bile. 

Kapıyı açtığımda, derin bir nefes aldım. Draco Malfoy, kapının pervazına yaslanmıştı. Gözleri biraz kapanmış gibiydi ve üzerinden çok yoğun bir alkol kokusu geliyordu. Gözlerini zorlukla kaldırıp benim gözlerimle buluşturdu ve kızarmış gözleri kalbimin sızlamasına yol açtı. 

"Hermione Granger." diye fısıldadı. Ardından kaşlarını çattı ve, "Yoksa Weasley mi demeliyim?" dedikten sonra mutluluktan son derece uzak bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına. "Hermione Weasley." dedi bu sefer. Sonra biraz daha bekledi, derin bir nefes aldı. "Malfoy kadar yakışmıyor." 

İçime çektiğim her nefes ciğerlerimi sızlatıyordu. Havadaki oksijen bitmişti sanki. Zor nefes alıyor gibi hissediyordum. 

"Burada ne yapıyorsun, Malfoy?" diye fısıldadım konuşmam gerektiğini fark ettiğimde.

secret touch //  dramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin