Ron oturduğu koltukta biraz daha yayıldı. Elindeki içkiyi bile net göremeyecek kadar sarhoştu. Ne içiyordu? Viski mi? Vodka mı? Kaçıncı bardaktaydı?
Evden çıktıktan sonra cisimlendiği ilk yer barlarla dolu bir sokak olmuştu. Kendisine sinirliydi, Hermione'nin bakışına, dokunuşuna, gülüşüne, ses tonuna dayanamadığı için. Hiçbir şeyine dayanamıyordu! Kız yıllarca içine özenle işlenmiş, her türlü sinir mekanizmasını durduracak şekilde çalışıyordu. Tamamen zaafı olmuştu ve bunu durdurabilmek için ne yapabileceğini bilmiyordu.
Gözlerini bir kaç kez kırpıştırıp kafasını koltuğunun arkasındaki başlığa dayadı ve derin bir nefes aldı. Ortamdaki yüksek müzik onu rahatsız etmiyor gibiydi. Gayet rahat bir şekilde gözlerini kapadı, derin bir nefes aldı ve alkolü hisseti.
Gözleri hala kapalı bir biçimde oturmaya devam ederken bardağı dudaklarına götürdü ve bardağın içinde olan içkiyi içerken birazı boynuna döküldü. Dudaklarından tam anlaşılmayan, yutulmuş bir küfür çıktı. Elinin tersiyle boynunu sildikten sonra ysalandığı yerden kafasını kaldırdı ve boş bardağı önündeki masaya bıraktı.
Burada eğlenen çoğu insanın aksine yalnızdı ve eğlenmiyordu.
"Tekrar doldurayım mı?" dedi garson Ron'a gözlerini dikerek. Ron duymuş gibi görünmüyordu. Duymuşsa da umursadığı söylenemezdi. Çocuk Ron'u biraz daha izledi. Ron ise kafası yaslı, gözleri kapalı oturmaya devam etti.
En sonunda garson gözlerini devirerek boş bardağı aldıktan sonra diğer masalarda dolaşmaya başladı.
"Bakın burada kimleri görüyorum?"
Ron tekrar gözlerini açmadı ama bu sefer sesi net bir şekilde duymuştu. Duyduğunu belli etmemek için çatmak istediği kaşlarını tuttu. Duyduğuna dair herhangi bir renk vermek istemiyordu.
"Demek duymazdan geliniyorum."
Koltuğun sallandığından kızın yanına oturduğunu anladı. Hoş bir koku burnunu gıdıkladığında merakına yenik düşerek gözlerini araladı. Etrafı bulanık görmesiyle tekrar homurdandı, bir kaç kere daha gözlerini kırpıştırdı, elleriyle ovaladı.
"Bu kadar içmen şart mıydı gerçekten, Weasley? Salak gibi görünüyorsun."
Ron sonunda gözleriyle uğraşmayı bırakıp yanına oturmuş olan kıza çevirdi gözlerini.
Gözleri buluştuğu anda kızın dudaklarını büyük bir gülümseme kapladı. Dişlerini gösteren ve içtenmiş gibi hissettiren.
Ama Ron, kızın kim olduğunu zar zor fark ettiğinde gülümsemesinin içtenlikle bir alakası olmadığını çok iyi biliyordu.
Pansy Parkinson.
Ron gülümsemedi, aksine bir mimik bile sergilemedi. Donuk gözlerle kızı izlemeye devam etti.
Bulanık bile görüyor olsa, kız güzel görünüyordu.
"Ne o konuşmayacak mısın?" dedi Parkinson yaklaşan garsondan bardağı alıp yavaş yavaş içmeye başlamadan hemen önce. "Trip mi atıyorsun yoksa?" Dudaklarını yapmacık bir şekilde büküp kirpiklerini kırpıştırarak kendisine baktı.
"Burada ne işin var Parkinson?"
"Burası benim mekanım, Weasley. Asıl senin ne işin var?"
"Sen Londra'da mı yaşıyorsun?"
Pansy dudaklarını tekrar yapmacık bir şekilde büzdü. "Beni üzüyorsun, Weasley. Bunu nasıl bilmezsin?"
Draco istediği için gelmemişti. Draco'nun gelme sebebi dünya seyahatlerinin bitmesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
secret touch // dramione
FanfictionHermione Granger, tek bir gecenin hayatını bu denli değiştirebileceğini nereden bilebilirdi ki?