Oturduğu küçük odada oyalanacak bir şeyler arıyordu genç kadın ama bir kilise odasında seçenekler oldukça kısıtlıydı. Bakışlarını küçük pencereye çevirdiğinde güneş ışıklarının yeşil çimenlerin üzerinde açan çiçeklerin yapraklarında oyunlar yaptığını gördü. Yüzüne gelip oturan gülümse gördüğü şeyin ne kadar güzel olduğunu belli eder şekildeydi. Odanın içinde sayamadığı kadar çok volta atmıştı fakat üzerinde hissettiği baskı kalbini sıkıştırıyor rahatlamasına izin vermiyordu. En sonunda ayakta dikilmekten yorulmuş ve pencerenin yanına koyulmuş sandalyeye gidip oturmuştu. Başını pencereden tarafa çevirerek dışarıdan gelen seslere odaklandı.
Victoria odanın kapısını açtığında arkadaşını odanın içinde endişeyle dolaşırken bulacağını düşünüyordu ama o pencereden dışarı bakarken gayet sakindi. Kapıyı kapatarak ona doğru yürüdüğünde Lillianna'da başını çevirerek ona bakmıştı ama yüzünden bu durumdan hiç memnun olmadığı o kadar belliydi ki..
-"Yüzünü öyle yaptığında bütün güzelliğin kayboluyor. Bugün çok güzel olmalısın."
-"Güzel olmak gibi uğraşım hiçbir zaman olmadı, bugün de olmayacak."
-"Ama evleniyorsun. Damadın seni güzel görmesi gerekiyor."
-"Evet, istemediğim bir adamla evleniyorum ve onun için herhangi bir şey yapmaya hiç niyetim yok." demiş ve öfkeyle başını yine pencereye doğru çevirmişti Lillianna.
Victoria'nın ise gülmemek için dudaklarını sıkmaktan başka yapabileceği bir şey olmamıştı. Bu kız kendisinden bile isteksiz bir evlilik yapıyordu. Beş sene önce kilisede ki hali aklına geldiğinde kahkahasını tutamadı. Eline bir bıçak ya da keskin bir alet geçirebilseydi herkesi öldürebilecek kadar öfkeliydi. Fakat kocası onu rahibin karşısında öptüğünde bütün öfkesi bir buhar misali uçup gitmişti. Lillianna Victoria'nın yüzünde oluşan duygu geçişlerini gördüğünde kendi evlilik merasimini düşündüğünü anladı. Sanırım onlarda bir hata vardı ya da kaderleri kara bir büyücü tarafından lanetlenmişti çünkü ikiside istemedikleri adamlarla evlendirilmek zorunda bırakılmışlardı. Kendisi henüz evlenmemişti ama günün sonunda bir Campbell olacağını biliyordu.
Geçmişte bu durum onun için hayallerinin gerçek olmasının nedeni olurdu ama şimdi hayal olarak adlandırdığı adam kâbusu olmuştu. En kötüsü değildi ama en iyisi olduğu da söylenemezdi. İçini çekerek uzun bir soluk verdi. Karşısına gelip oturan arkadaşının elini tutması ile bakışlarını ona doğru çevirdi. Bakışlarında ki yumuşaklık genç kadını ağlatacaktı neredeyse.
-"Bugünün en mutlu günün olmasını çok isterdim Lillianna. Bu dünyada mutlu olmayı senden daha fazla hak eden bir insan yok. Abimin sana davranışı ve yaptıkları için çok özür dilerim. Bunları sana onun söylemesi gerekiyor ama böyle şeylerde gerzek olduğunu biliyorsun. Ben onunla evlendiğin için çok mutluyum aslında. Bu bencilce bir düşünce, farkındayım fakat benim gerzek abimin senin gibi birine ihtiyacı var. O farkında olmasa bile seni seviyor Lillianna, gözlerinde bunu görebiliyorum." diyerek elini Lillianna'nın elinden çekmiş ve yanağına koymuştu Victoria.
-"Demem o ki seni çok seviyorum ve mutlu olmanı bütün kalbimle istiyorum."
Lillianna gözlerine dolan yaşları geri göndermek için kirpiklerini kırpıştırıp duruyordu. William'ın onu sevdiğini söylemişti Victoria ama o buna inanmıyordu. O adam sevgiyi ve aşkı bilmezdi. Bugün onunla evlenmesinin tek nedeni duyduğu vicdan azabını bir nebzede olsa azaltabilmekti. Fakat bir yandan da bu duruma seviniyordu Lillianna. Kızı babasıyla büyüyebilecekti. Zaten bu evlilik onun için yapılıyordu. Bir hafta önce Victoria ile çıktığı küçük bir park gezisinde duydukları bu kararı vermesinde oldukça etkili olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Sevebilir Misin?
Historical FictionSevdiği adamdan vazgeçerek ülkesini terk eden genç bir kız... Yaptığı hatayı, onun için en değerli şeyi kaybettiğinde anlayan genç bir adam... İki aşık kalp, ama birinin diğerinden haberi yok. Lord William Campbell ve Leydi Lillianna Wilson'un kaçıp...