19-Final

11.6K 570 136
                                    

Merhaba,

Son bölümle karşınızdayım. Bildiğiniz gibi ben hiçbir zaman zamanında bölüm yayımlayabilen biri olmadım, olamadım daha doğrusu.

Benim uyuşukluğuma rağmen bekleyen ve okuyanlara çok teşekkür ederim. Umarım sevdiğiniz bir hikaye olmuştur.

Şimdiye kadar bilmeden yaptığım yanlışlar ve hatalar varsa hepsi için özürlerimi sunuyorum sizlere.

Keyifli okumalar...



Sallanan kamarada güçlükle ayakta durmaya çalışan William sesli bir küfür savurarak kapıya doğru yürüdü. Sağlam görünen fakat göründüğünün aksine tahtakurularının istilasına uğramış eski kapı temiz hava ile arasındaki tek engeldi. Kapıp açtığı anda burnuna dolan tuz ve yosun kokusu hayalini kurduğu temiz havanın ondan fersahlarca uzakta olduğunu adeta yüzüne çarpıyordu. Haftalardır bu gemiye hapsolmuş şekilde okyanusta yol alıyorlardı. Gözün görebildiği her yer denizdi ve kara parçasına dair tek biz iz bile yoktu. William artık bu koca su kütlesinin içinde kaybolduklarını düşünüyordu. Malik'i kaptanla konuşması için göndermişti birkaç defa ama aldığı cevaplar hep aynıydı; 'Genç Efendi merak buyurmasınlar, nereye gittiğimi biliyorum.' Fakat genç adam aynı şeyi düşünemiyordu bu konuda ne yazık ki. Tek gözü bantlı ve tahta bir ayağı olan kaptan çokta güven arz William'a. Gemi kaptanından çok korsana benziyordu.

Gıcırdayan merdivenleri yavaş adımlarla tırmanarak güverteye çıktı. Artık bastonunu kullanmıyordu ama hafif bir aksaklığı hala vardı. İla'nın dediğine göre bu da kısa zamanda geçecekti çünkü yaraları hala tazeydi. Kapalı ve sallantılı odada durmaktansa artık görmekten nefret ettiği denize karşı oturabilirdi. Birkaç gün önceye göre oldukça sakin olan sularda hızla ilerliyorlardı. Bakışlarını geminin ucuna doğru çevirdiğinde Malik ve İla'nın gülüşerek bir şeyler konuştuklarını gördü. İçinde bulunduğu ruh hali ile yanlarına giderek onlarında keyiflerini kaçırmak istemeyen genç adam küpeşteye yaklaşarak kollarını kalın iplerin sarılı olduğu kalasların üzerine dayadı ve gözlerini derin maviliğe çevirdi. Onlarla yarışan yunuslar aslında ilgisini çekmeliydi fakat William gözlerinin önünde beliren masmavi gözler ve masum yüzle çevresinde ki her şeye karşı ilgisini kaybetmişti o anlık. Uyanıkken hayal görmek genç adama göre değildi ama kalbindeki özlem artık dayanılamayacak safhadaydı. Sevdiği kadından ve kızından aylardır uzaktaydı. Bu yolculuğa çıkarken başına böyle şeylerin geleceğini tahmin bile edemezdi genç adam. Tanrının bir oyunu olmalıydı bu çünkü başka türlü bir açıklaması olamazdı.

Düşüncelerinin içinde boğulmaktan güvertede bağıran adamların sesleriyle kendine geldi. Denizcilerin sık kullandığı kendilerine özel bir dil vardı ve William bunu bir türlü çözememişti. Bildiği birkaç terim vardı fakat asla ne konuştuklarını anlayamamıştı. Aslında bütün cümleleri devrik İngilizce kelimelerle bu terimlerden oluşuyordu. Telaffuzları düzgün olmadığı için yabancı bir dil gibi algılanıyordu. William da böyle düşünmeyi seçerek başka bir önemsiz ayrıntıyla beynini doldurmak istemedi. Şimdi ise güvertenin ortasında bağıran adamın ne söylediğini çok net anlıyordu. Başını Malik ve İla'nın durduğu tarafa çevirdiğinde çok uzakta zor seçilebilen adayı fark etti. Ama aynı zamanda üzerlerine doğru gelen kara bulutları da görmezden gelemedi. Uzun zamandır sıcak sularda olduklarından dolayı hava da sıcaktı ve Londra'nın kasvetli havasını kimse özlememişti. Zaman kavramını yitiren William hangi ay da ya da günde olduklarını bile bilmiyordu. Bulutların yaklaşmasıyla beraber soğuk hava da yüzlerine çarpıyordu.

Baldırı çıplak denizciler alt katlara inerek üzerlerine bulabildikleri kalın kıyafetlerini giymeye çalışıyorlardı. Malik bile İla'nın üşümemesi için ceketini çıkartarak omuzlarına sarmıştı. Genç kızın elinden tutarak sakin adımlarla efendisinin yanına geldi. William'ın yüzünden açıkça okunan özlem Malik'i duygulandırmıştı.

Beni Sevebilir Misin?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin