Gözlerimi dünyada ilk kez açtığımda, sahip olduğum sıcak bir aileydi. Gözlerimi kapattığımda ise sahip olduğum dağılmış bir aileydi. Fakat görmemezlikten gelemeyeceğim bir durum vardı.
Denes Estebe, bir iblisti ve ben o iblise aşıktım.
Kabullenmem yıllarımı almıştı. Gerçeğin daha fazla zamanımdan veya hayatımdan çalmasını istemiyordum; şu an bile yeterince vakit kaybetmiştim.
Erebos'tan üç ay ayrı kalmak, kendi zihnimde inzivaya çekilmek birçok şeyi fark etmemi sağlamıştı. Uyuduğum o vakit boyunca etrafımda konuşulanları duyuyordum; hatta normal bir insanın duyma mesafesinin dışarısında kalan sesleri bile duyabiliyordum. Duyamadığım tek şey Denes'in sesiydi.
Koku hissim de gelişmişti. Ne kadar âşık olduğum iblisin sesini duyamasam da yazdığı her kelimenin kokusu burnuma ulaşmıştı. Zihnimin içinde kapalı kalan bana, en çok yardımcı olan şey o'ydu. Onun beni beklediğini bilmek, tepki veresem de etrafımda olduğunu hissedebilmek belki de bu kadar çabuk iyileşmeme, bedenimi toparlamama yardımcı olan tek etkendi.
Damarlarımın içinde akan kanın sadece bir sıvı olmadığını biliyordum. Güç benimleydi, cehennemin alevleri benimleydi. Eskisi kadar kırılgan değildim; eskisi kadar saf değildim. Artık dengeleri eşitleyecek güce sahiptim. Gözlerim Erebos'un gözlerinden ayrılmadan Aplukon'un üstünde doğrulduğumda ne yapacağını bilmiyor gibi duruyordu. Yardım etmek istiyordu; elimden tutmak istiyordu fakat sonucu ikimiz de biliyorduk.
Şifacı hemen yanı başımda elleri açık bir şekilde bekliyordu. Muhtemelen anlık bir bedensel sarsılmaya karşı beni korumak istiyordu. Bakışlarım ona döndüğünde gözlerimden gözlerine korkunun aktığına emindim. Korkan ben değildim; bana bakan şifacı korkuyordu.
''Nasıl?'' diye sordum bana yabancı gelen bir sesle. ''İblis bedenimi beğendin mi?''
Şifacının göz bebekleri büyüdüğünde suratında gördüğüm ifade cevap alamasam bile benim için yeterli olmuştu. Dudaklarım hafifçe yukarı kıvrılmış bir halde Aplukon'un üstünde oturur vaziyette bekliyordum. Denes hiçbir şey demeden sadece beni izliyordu. Her bir hareketimi o kadar dikkatli inceliyordu ki sanki yüzyıllardır görüşmüyorduk. Bana daha da yaklaştığında ne yapacağını görmek için öylece bekledim. Aramızda santimler kala durduğunda yere doğru çömeldi ve tam sol göğsümün hizasında durdu. Kulağını, yavaşça göğsüme değdirmeden yaklaştırdığında bu kadar yakınlıktan ötürü heyecanlandığımı ve kalp atışlarımın hızlandığını hissettim. Ona yukarıdan bakan kişi bendim; simsiyah saçlarını, düzgün burnunu, yanık kokusunu ve elbette ki günah kapısı olan dudaklarını görebiliyordum. Gözkapaklarının kapandığını gördüğümde kaşlarım havalanmıştı.
Bir şeyi dinliyordu.
Kalbimin sesini.
Parmaklarımı saçlarında gezdirmek istedim lakin bunun imkânsız oluşu istekten çok; kavurucu bir ıstıraptı. Sol elini yukarı kaldırdığında bir şeyler yazacağını çoktan anlamıştım. Onun hareketlerini canlı olarak izlemeyi o kadar çok özlemiştim ki üç ay, üç asır gibi gelmişti. Derin bir nefes aldığımda insanken ciğerimi yakan o cehennem sıcağının artık olmadığını da fark etmiştim. Nefes aldığımda, sanki bedenim imkânı varmışçasına göğüs kafesimi daha da genişletmek istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kirya
Fantasy''Bir zebaniye kendini kaptırıp, cennetten muaf olan kızın hikayesi. Janseli'nin.'' *Kurgu ilk kez 2016 yılında yazılmaya başlanmış, daha sonrasında tekrardan yazılmaya başlanmıştır. Kurgusu şuan tekrardan d...