İmkansıza aşık olduğunuzda onu çekici yapan yasak oluşudur.
Var edilen günah gibi.
İnsanın yaratışılından bu yana yanında olan hislerini kullanamaması, aslında onun yeryüzündeki cehennemin içine atarak hiç yanmamasını beklemektir.
Herkesin yaşamı kendince iyi veya kötüdür. Kimisi kötüyü iyi, iyiyi kötü betimler. Benim o tarz dertlerim olmadı, sadece hayatım belli bir ana kadar normaldi. Ergenlik dönemine gelene kadar gerçekten mükemmel tanımına uygun olabilecek bir yaşantım vardı, gerçekten. Herkesi kıskandıracak, herkesin imrenmesini sağlayacak bir hayatım vardı.
Sürekli bahsedilen hayatınızı değiştiren o an olgusu bende de mevcuttu. Özellikle o geceyi, onu nasıl unuturum? İnsan özgürlüğünü ve normalliğini kaybettiği bir anıyı nasıl siler? Silemez, sadece sildiğini sanır ve kendini kolayca kandırır. Sildiğinizi sandığınız her şey acı çektirmek için bir köşede sessizce bekler ve yalnız kaldığınızda geliverir.
Ne zaman ''Hayatım daha ne kadar tuhaf olabilir ki?'' diye kendime sorsam, yaşadıklarımın on katı kadar daha tuhaf olan şeylerle karşılaştım. İşin en kötüsü yaşadığım hayat ile zihnimde beklentisi içinde olduğum hayatın içerisinde sıkışmış bir halde, bir camın ardında olanların sanki benimle bir alakası yokmuş gibi olduğum yerden izlemek gerçekten en kötüsüydü. Hayatınızı sadece uzaktan izleme şansına sahipsiniz. Oyuncak reyonunda, camın ardında sadece dışarıya bakmanız gibi bir şey.
Eğer var olmasaydım, nefesim toprağa üflenmeseydi ne olurdu? O ne yapardı? Zamanını mı beklerdi yoksa bir başka üflenen nefeste mi can bulurdu? Bilmiyorum. İçimdeki yarayı deşen, durmadan kabuğunu kaldıran ve ben buradayım diye bağıran şeyin bilinmemezlik olduğunu gayet iyi biliyorum. Beni çürüten, ruhuma kancasını takıp, kendi ardından sürükleyen şey bu, bilinmemezlik.
Yaşantım sanki senaryosu önceden yazılmış bir film gibi. Bana sadece oynamak, o rolü canlandırmak kalıyor. Bu işten kazancım oyuncular gibi para ya da şöhret değil. Tam tersine acı, hüzün ve çaresizlik.
Sadece canlandırdığım rolün hayatının mutlu sonla bitmesini istiyorum. En azından bu kadarını arzulamaya hakkım var. Eğer merak ediyorsanız bu kızın hayatını, size pervasızca hayatımı anlatayım. Özellikle o'nunla tanıştığım geceyi.
2008 Haziran aylarının sonları
Bugün hayatımın en güzel günlerinden biri olmalı, asla unutmayacağım ve her an tekrar tekrar yaşamak isteyeceğim bir anı olmalı. Çünkü resmen 13 yaşına girmiş bulunmaktayım! Doğum günü kızı olarak sabah erkenden kalkıp hazırlıklarıma başladım, doğum günü kızları öyle yapar değil mi? Bugün harika olmalı,arkadaşlarım kıskançlıktan ne yapacaklarını şaşırmalı. Prenses gibi güzel ve zarif olmalıyım.
Yataktan fırladığım gibi anne ve babamın odalarına hızlıca koştum. Saat daha erken olduğundan ikisi de uyuyorlardı. Onların yan odamda uyuyor olduğunu bilmek nedense bana inanılmaz bir huzur veriyordu. Kabuslarımın savaşçısı beyaz atlı prensim babam, daima beni korumak için hazırda bekliyor gibiydi. Ailemizin saf güç kaynağı annem ise, babam ve bana her an güç vermek için bir çınar ağacı gibi tepemizde durarak, yapraklarıyla bizi gölgeye düşürüp kabuslardan gizliyordu.
Sessizce yatağa çıktım ve bir anda zıplayıp, kahkahalar atmaya başladım.
''Bugün benim doğum günüm! Niye söylüyorsam, sanki bilmiyormuşsunuz gibi. Anne kalkar mısın lütfen? Beni güzel bir prenses yapacaksın, gerçi babamın prensesi olabilirim ama bunu herkese kanıtlamak isterim. İyi ki doğmuşum! İyi ki varım! O kadar tatlıyım ki, kendimi yemek istiyorum.'' diyerek yanaklarımı sıkmaya başladım. İlk gülen babam olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kirya
Fantasía''Bir zebaniye kendini kaptırıp, cennetten muaf olan kızın hikayesi. Janseli'nin.'' *Kurgu ilk kez 2016 yılında yazılmaya başlanmış, daha sonrasında tekrardan yazılmaya başlanmıştır. Kurgusu şuan tekrardan d...