BÖLÜM 9

32 6 0
                                    

medya: görüntü

Sema'nın ağzından;

Hastane odasında uyandığım 3 üncü gün.

Ailem yanımdan hiç ayrılmıyordu ama ben hala onların yanında değil gibiydim. Annemin üzgün bakışları karşısında ben sessiz kalmayı başarabiliyor, ona "üzülme" demeyi bile beceremiyordum. Babam ve kardeşim benim moralimi düzeltmek için iğrenç espriler yapıyorlardı, sırf biraz gülümsedimi görmek için. Ama bilmiyorlardı ki el kol hareketiyle anlattıkları o esprilerin bana tokat yediğim sahneleri hatırlattığını.!!

Boğazımda bir yumru varmış gibi, yutkunamıyordum. Ben ki her daim gülücükler saçan, mutsuzluğun 'm' sini hayatımda bulundurmayan biriydim. Yedi kralla barışık derler ya hani, işte o kişi bendim.
Derin düşüncelerimden kendimi sıyırmaya yardım edecek birşeyler bulmam, denemem gerekiyordu. "Sen bu değilsin, hadi" diye gaz verdim kendime ve karşımda benim için endişelenen aileme gülümseyerek "Ne zaman evimize gidicez?" diye sordum.
Babam yanıma doğru yaklaşıp "Birkaç gün sonra meleğim, Sema'm" dediğinde içim tuhaf oldu. Sanki verdiği cevaba mutsuz olacağımı sezmiş gibiydi. Ne yapmam gerektiğini bilemiyordum. İyice dengem bozulmuştu. O sırada Elisa kapıdan kafasını uzatıp içeri girmek için izin isteyince, bütün düşüncelerimi bir karamsarlık kapladı.

"Eğer..... eğer o son dükkana girmeseydi ben bu halde olmayacaktım" içimden geçen bu cümle beynimde yankı yaparken, gözlerimde bir sinir perdesi oluştu. Biliyordum, Elisa'nın suçu yoktu ama kızgınlığımı bastırmakta zorluk çekiyordum ve bu Elisa'da patlayacak gibiydi. "Nasılsın Sema'm" deyipte yatağımın kenarına oturup elini elimin üstüne koyduğunda, ani bir refleksle elimi çektim. Aslında çekmeme gerek yoktu ama bedenin kendi tepkisini gösteriyordu.

Gözlerimi Elisa'ya çevirdiğimde rengi solmuş, gözleri kızarmış ve dokunsan ağlayacak bir kız çocuğu gördüm. Beni sevdiğini, benim için endişelendiğini biliyordum. Kendimi zorlayarak yatakta duran elini tuttum Elisa'nın ve gözlerinden yaşların süzülmesi ile ben de kendi gözyaşlarımı saldım.

Odada ölüm sessizliği vardı sanki, herkes susmuş benim bir şeyler söylememi bekliyordu. Ne söyleyebilirdim ki? o iki günü mü anlatmalıydım onlara? Çektiğim acıları anlayabilecekmiydiler?

Bilemiyorum...

Bu sessizliği neyin bozacağını, kimin ilk cümleyi söyleyeceğini tahmin edemediğim gibi...

★★★

Hemşireyle birlikte doktorun içeri girmesiyle sessizlik son buldu. "Hastamız bugün nasıl? Nasıl hissediyorsun kendini?" diyen doktora, öldürücü bakışlar atmakla yetindim sadece. Çünkü Mira'nın söylediği "Doktorun hediyesi" kelimeleri beni bütün doktorlara düşman etmişti istemeden..

Sessizliği yine doktorun kendisi bozmuştu. "İyiye gidiyorsun, böyle devam edersen bir iki güne hastaneden çıkabilirsin" dedi ve gülümseyerek odadan çıktı. "Neden gülümsedi? Bu doktor iyimi yoksa kötü mü?" İçimden geçirdiğim bu sorular beni daha da sinirlendirirken "Başım ağrıyor, uyusam ben" dedim odadakilere çıkmalarını ima ederek. Allah'tan itiraz etmediler yoksa sinir krizi geçirip onları üzebilirdim.

★★★

Ne kadar uyuduğumu bilmiyorum ama uyumak iyi gelmişti. Gözlerimi açtığımda kendimi yenilenmiş gibi hissettim. Annem baş ucumda oturup bana bakıyor, nasıl olduğumu anlamaya çalışıyordu. Herkese tek tek bakıp ortaya bir "Günaydın" dediğimde, herkesin gününün aydın geçeceği dudaklarındaki tebessüm ve gözlerinin parlamasından anlaşılıyordu. Her ne kadar hala kaçırılma anım gözümün önüne durup durup gelse de, biliyordum ki zamanla unutacaktım. İnsanoğlu neyi unutmuyordu ki zamanla?

GÖRÜNTÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin