Bulut'un ağzından;
O kadar uzun zaman olmamasına rağmen aklıma kazınan tek isim Sema'ydı. Neden bu kadar o kızda takılı kaldığıma kendim de bir anlam veremesem de beni kendine bir şekilde bağladığını hissediyordum.
Belki de şu birkaç haftadır bütün okların, bütün soruların ve de bütün sorunların Sema da birleşmesi beni ona itmiştir, bilemiyorum.. Bildiğim tek şey her an aklıma isminin düşmesiydi.
Ona sormak istediğim çok soru olmasına rağmen kendimi engellemiş ve doğru zamanın gelmesini beklemiştim hep . Yanılmışım... Aklıma geldiği an sormalıymışım, doğru zamanın hiç gelememe ihtimalini göz ardı etmemeliymişim.
Sahi doğru zaman ne? Yada ne zaman? Tamamen biz insanların kendilerini kardırmak için uydurdukları bir kavram mı? Yoksa gerçekten doğru zaman diye bir şey var mı? Bu deney Sema'ya uygulandı mı? Kim bu projenin başındaki kişi? Mira nasıl bu deney zımbırtısı ile bağlantılı? Sema ölebilir mi? Peki resimler? Sema'nın çizmiş olduğu resimler deneyin bir sonucu mu?
Sorular... sorular... sorular...
Sağlıklı düşünmemi engelleyen sorularımı Sema'ya sorup öğrenmediğim her gün bir soru daha ekleniyor gibi. Aklıma bu kadar çok yüklenmemeliyim. Bunun için yarın ilk uçakla İstanbul'a gitmeli ve bu biriken bütün sorularımın cevaplarını Sema'dan öğrenmeliyim.
"Bulut? Burada mısın? Komiserim, iyi misiniz?" diyen Deniz'in beni dalmış olduğum o karanlık kuyudan çıkaran sesiyle gerçek dünyaya dönmüş ve vermiş olduğum gitme kararımın doğruluğuna iyice emin olmuştum. Deniz'e dönüp "Bana anlattıklarını Sema'ya da anlatmak istersen eğer yarın sabah 7 de hava alanında ol" dedim.
Deniz oldukça şaşırmıştı ve bu şaşkınlığına bir anlam veremiyordum. " Neden öyle bakıyorsun? Bir şey mi oldu?" soruma karşılık Deniz'in, Sema'nın İstanbul'a gittiğini bilmediğini unuttuğumu hatırladım ve "Sema İstanbul'a gitmiş bugün" eklemesinde bulundum.
"Ama onun şuan uçması iyi değil ki" diyen Deniz'e anlayamadığımı, bakışlarımdaki şaşkınlıkla ifade etmiş olmalıyım ki kanındaki değerlerin birçoğunun normalden farklı olduğunu, böyle bir durumda hastaneden otele çıkmasının bile Sema için kötü sonuçlar doğurabileceğini söylediğinde yine kendi doktor diline dönmüş olduğunu farketmeyen Deniz'in yüzüne daha bir şaşkınlıkla bakmaya başladım çünkü isimlerini bile telaffuz edemediğim değerlerin ne içerikli olduklarını anlamakta zorluk çekiyordum.
Benim anladığım birkaç tane değer kodu vardı ki zaten bu kodlarda yaşlı bir teyzenin bile bilebileceği kodlardı HCT,PLT,.....falan.
"Tamam Deniz, bugün çok yorulduk yarın uçakta devam ederiz. Hem bende yanıma tıp sözlüğünü almış olurum, seni anlamakta oldukça zorlanıyorum" deyip de sırıttıktan sonra Deniz'in elini ensesine götürüp o utangaç haliyle "Pardon komiserim alışkanlık işte" demesi sırıtmamı daha da büyüttü. "Hadi bakalım bu gecelik bu kadar, gidiyoruz" dedikten sonra kapıya doğru yollandım.
Kapıyı açmamla birlikte Kuzey'le karşı karşıya kalmış ve gülümseyen yüzüm Kuzey'in asılan suratına ayak uydurmuştu. "Sen geç Deniz, anlaşılan ben daha buradayım. Sabah görüşürüz" dedikten sonra Kuzey'e döndüm ve "Dökül bakalım ne oldu yine?" diye sordum.
Kuzey, söyleyeceği kelimeleri evirip çeviriyor, tartıyor, kesip biçiyormuş gibi bilimum şekillere sokunca kötü bir şey olduğunu düşünmekle doğru bir karar verdiğimi anladım. "Hakkını yememek lazım Kuzey, beni germek konusunda iyice ustalaştın. Dökül ulan!!" diye sesimi yükseltmemle "Şey abi.... Nasıl desem bilemiyorum ki şimdi..." diye girişini yaptığı cümlenin sonunu acayip merak etmeme sebep olmuş ve yakasına yapışmamak için kendimi tutmaya başlamıştım ki devamı döküldü dudaklarından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖRÜNTÜ
Bilim KurguÇok sıradan giden hayatım kafama aldığım darbe ile sıradanlığını kaybetmiş bulunuyor.. Görüntüler görüyorum... Baş ağrılarımla gelen görüntüler... Neden ve niçin sorularını henüz cevaplayamasamda elbet birgün cevabımı ve de nedenini bulacağım!