Bölüm 16

18 4 4
                                    


Bulut'un ağzından;

   Aklımdan geçen onca soruyu küçük kıza yöneltmemek için kendimle mücadele ederken en azından birkaç soru sormamda da bir sakınca olmadığına karar verdim ve ufaktan ufaktan kızın anlayabileceği gibi sorular sormaya başladım.

  "O ablayı tekrar görsen tanır mısın?" diye sorunca ufaklık evet anlamında kafa salladı. Cebimden telefonumu çıkarıp Sema'nın sosyal medyasına girerek fotoğrafını açtım ve gösterdim.

Beklediğim tepkiyi alamayacağım aklıma gelmemişti doğrusu. Kendimi o kadar ayarlamışım ki o abla kelimesindeki ablanın Sema olduğuna. Küçük kızın hayır demesiyle dünya durmayı bırakmış gibi oldu ve boşluğa düştüğümü hissettim. Aynı anda hem hayal kırıklığı, hem sevinç, hem de şaşkınlık yaşamak beni biraz afallatmıştı.

   Başka hiç kimse o abla kelimesine Sema kadar yakışmayacaktı. Aklıma başka abla olabilecek kadın ismi yada resmi de gelmiyordu.

  "Peki o ablanın ismini biliyor musun?" soruma da cevap alamamanın verdiği rahatsızlık hissi giderek içimde büyüyorken, gözüm küçük kıza takıldı. Hiçbir şeyden haberi olmayan o küçük kız, bana masum masum bakmaya devam ediyordu. O bakışlarını görünce daha fazla üstelememenin, daha doğru olacağını düşünerek "Tamamdır küçük hanım Yusuf abinin yanına dönebilirsin" dedim ve gülümsedim.

   Küçük kızın yanımdan uzaklaşmasına boş gözlerle bakarken aklıma yine sorular doluşmaya başlamıştı. Elimdeki telefonun ekranında fotoğrafı açık olan Sema, o mavi- yeşil gözleriyle sanki bana bakıyor gibiydi. "Sen değilsen kim?" diye kendi kendime söylenirken, ofise götürülmek üzere arabalara tıkılan adamlara gözüm takıldı. İstediğim cevapları en azından birilerinden alabileceğimi düşünerek arabama bindim.

   Soracağım sorulara odaklanmaya çalışarak arabayı çalıştırdım ve tam gaza köklemeyi düşündüğüm sırada Deniz'den gelen telefonla olduğum yerde kalmamın daha sağlıklı olacağına karar vererek stop ettim ve telefona öyle cevap verdim.

   Sema'nın tahlil sonuçları çıkmış olmalıydı. Telefona "Efendim " dememle Deniz'in konuşmaya başlaması bir olmuştu. Öyle hararetli bir şekilde rapor veriyordu ki konuştuğu dili anlayamasam da bir şeyler bulduğunu anlamıştım.

"Sakin ol ve hastalarına anlattığın gibi basit anlat Deniz, seni anlamıyorum" dedikten sonra kanında değişik bir ilaç bulduğunu anladığım o karışık cümlelerinden birini kurdu yine. Çok üstünde durmak istemesem de o değişik ilacın ne olduğunu öğrenebilmek için tekrar tekrar "Neymiş?" sorumu yinelemek zorunda kaldım.

   Daha okul yıllarındayken kulaktan dolma da olsa duyduğu bir araştırma olduğundan bahsetmeye başlamıştı. İnsanlığı daha ileriye taşıması planlanan o projenin hatalı bir sonuç verip yarıda kaldığıyla biten hikayesi insanın aklına "Neler oluyor?" sorusundan başka bir soru getirmiyordu.

"Tamam Deniz. Ben şimdi Sema'yı arayıp ofise geçiyorum. Sende oraya gel" dedikten sonra Sema'nın numarasını aradım. Telefon çalmaya başladığında önce nasılsın diye sormam gerektiğini kendime hatırlatıyordum ki meşgule verilmemle birlikte yüzüm yine asılmıştı. Bu gece de bir şey iyi gitseydi nede güzel olurdu..

   Konuşmak mı istemiyordu benimle Sema yoksa müsait mi değildi? Böyle zamanlarda ne kadar açık biri olduğumu bilsem de ister istemez yüzüm düşüyordu. Acaba hala hastanede miydiler? Yoksa otele geçmiş miydiler?

    Son arama kaydımda hazır beklettiğim hastane ve otelin numaraları arasında gel git yaşarken, oteli aramaya karar verdim.

Resepsiyondaki görevliye kaldıkları oda numarasını söylediğim de bir şok daha yaşayacağımı hiç bilmiyordum. Otelden çıkış yapmaları İstanbul'a dönmeleri anlamına geliyordu. Resmen benden kaçmıştı.

GÖRÜNTÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin