Sema'nın ağzından;
Herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde, herhangi birinin başına gelebilme ihtimalinin yüzde bir olduğu bir durumla mı karşı karşıyaydım yoksa seçilmiş bir kurbanlık koyun muydum bilemesem de bildiğim tek şeyin her ne olduysa o tatile gitmemizle olduğuydu.
Özgürlüğümün, mutluluğumun ellerimden kayıp gitmesi belki de rastlantıydı belki de değildi ama beni benden ettiği kesindi. Neden ben? Şuan odamı dikkatlice inceleyen Mira'ya en çok sormak istediğim soru bu. Peki neden kendi içimden geçirip bu sorumu hayata geçiremiyorum.
Mira'dan mı korkuyorum yoksa görüntüleri öğrenme ihtimalinden mi? Belki de bu görüntüleri görmemi sağlayacak ilacı bana veren odur belki de değildir, bilemiyorum.
Benim şuanda yarın ki dersleri düşünmem gerekiyordu yada okulda yakışıklı çocukların olup olmadığını. Mira'nın benim evimde ne işinin olduğunu değil.
Keşke çarşıya gitmeseydik o gün!! Keşke o bara gitmeseydik o akşam! Keşke o tatile gitmeseydik!! Bu yaşadığım günler hangi keşkeli cümlemin eseri? Keşkeler, belkiler hayatımın içine ederken nasıl hiç farkına varamadım peki?
"Fazla dalma boğulursun" diye espri yaptığını sanan bu ürpertici kadın bana istediğim cevapları verebilecek kapasitede mi acaba? Kollarını göğsünün altında bağlamış bir şekilde, çalışma masama dayanan Mira'nın bakışlarından birşeyler anlamayı çok isterdim. Şeytan diyor ki ile başlayan bir dünya fikir beynimi talan ederken susmak çok zoruma gitmeye başlamıştı.
"Neden buradasın Mira?" evet sonunda konuşmayı başlatacak olan o MÜTHİŞ cümleyi söyledim. "Seni merak ettim" cevabını almayı ummuyordum tabii, oldukça imalı bir cevap oldu bu. Peki bu cümlenin açıklaması ne olabilir? Görüntülerle mi alakalı yoksa hala sevgilisinin hıncını alma peşinde mi? Peki annem neden bir şey içer misiniz diye sormaya gelmiyor? Aslında en önemli soruyu atlıyorum ne zamandır. Ailem Mira'yı nasıl oldu da tanımadı? Ahh sanırım çok sevgili Serdar Ortaç 'Kafamda deli sorular' şarkısını benim için söylemiş...
Kendi içsesimle bu kadar çok konuşmak yerine Mira'ya sormuş olmalıydım bu sorularımı ama nedense sormaya korkuyordum. Keşke Elisa gelse... Keşke Bulut gelse... keşke! Keşke! Keşke! diye kendimi avutacağıma bir çıkış, bir kaçış planı düşünsem belki de şuan bu kadar stres ve baskı hissetmeyecektim üstümde.
Kaçmak aslında mantıklıydı ve düşüncelerimi kaçış planı üstünde yoğunlaştırsaydım belki de kaçabilirdim şimdi ama hiçbir şeyden haberi olmayan ailemi geride bırakamazdım ve bu durum elimi kolumu bağlıyordu. Şuan yapabildiğim tek şey içimde kalan cesaret kırıntılarını biriktirip Mira'ya soru sormak ve birazda olsa cevaplar alabilmeyi ummak!!! "Şaka bir yana, artık neden burada olduğunu söyleyecek misin?"
Yüz ifadesinden bir şey anlamak mümkün değildi Mira'nın. TAŞ gibi hatun dedikleri bu olsa gerek diye düşünmeme sebep olan o keskin ve donuk bakışlarını bana kilitlemiş, sorduğum sorunun cevabını yüzümde arıyor gibiydi. Susmalarımız, zaman kavramını yitirmemize sebep olacak derecede uzundu. Ne yapmak istediğini, neden geldiğini sanki kendisi de bilmiyor hissi vermeye başlamıştı bana. Susmaya devam ettikçe gerginlikten midir bilmiyorum, bir şiir geldi aklıma ve okumaya başladım.
Söylediklerin bitince sessiz oturalım, hiç kımıldamadan...
Yalnız ağaçlar fısıldaşsın karanlıkta.. ve öylece bitsin gece
Birbirimizin gözlerine bakalım, ayrı ayrı yollara gidelim
Konuş
Konuş sevdiğim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖRÜNTÜ
Ciencia FicciónÇok sıradan giden hayatım kafama aldığım darbe ile sıradanlığını kaybetmiş bulunuyor.. Görüntüler görüyorum... Baş ağrılarımla gelen görüntüler... Neden ve niçin sorularını henüz cevaplayamasamda elbet birgün cevabımı ve de nedenini bulacağım!