Bulut'un ağzından;
Apartmanın kapısına doğru yaklaşırken daha ne gibi sorunlarla karşı karşıya kalabileceğimi düşünüyordum ta ki arkamdan eski bir DOSTun "Bulut" diye seslendiğini duyana kadar. Allah sonumu hayır etsin, amin... diyerek ellerimi yüzüme sürmüş bir şekilde arkama döndüm ve geçmiş gözlerimin önünden film şeridi gibi geçmeye başladı. Nerede bir hata yaptığımı bilmiyordum. Bu lanet olasıcayı başıma tekrar saracak kadar.
"Merhaba Bulut komiserim, ah! Yoksa katil Bulut mu demeliyim. Hay aksi karar veremedim bak gördün mü?" diyerek aklınca espri yapan Kemal Gürses isimli şahsa karşı zoraki bir gülümseme sergilerken, Sema'nın bütün sorunlarının toplamının beş ile çarpımından bile daha beter olduğu bir andaydım.
Geçmiş aslında hiçbir zaman geçmiyor sadece üstü tozlandığı için biz geçti zannediyoruz...
Gözümün önünde dönüp duran en önemli sahnelerin sahibi karşımda dururken kendimi hiç gibi hissetmek normal bir durum olsa gerek diye düşünüyordum.
O kendinden emin duruşu
O pis pis sırıtışı
O küçümseyen bakışları
Yerimde kim olsa berbat hissederdi gerçi.
Koskoca amir olmuş olmasına rağmen insanlıktan ve insana değer vermekten zerre anlamayan bu ADAM demeye utandığım kişi, bana geçmişin aslında geçmediğini tekrar hatırlatmaktan keyif alıyor gibiydi.
Polis akademisinden mezun olduğum zaman ki o mutluluğumu, onun görev yaptığı şubeye eğitim için gönderilmemle birlikte kaybedeceğimi bilseydim eğer yalvarır yakarır doğu bölgesinde eğitim görmek istediğimi aileme kabul ettirirdim ama ailemi de suçlamak istemiyorum sonuçta onlar da ilkten benim gibi farkedemediler ne kadar şerefsiz ve gereksiz bir insandan eğitim aldığımı...
Her türlü ayak işini itinayla yapmaya ve gözüne girmeye kendimi adadığım bir zamandı. Ofisindeki dosyalarını tarihlerine göre tekrar düzenlettiği bir öğleden sonra gelen bir telefon konuşmasıyla beni heyecanlandırmıştı. "Hadi bakalım çaylak operasyona gidiyoruz" demesiyle dünyalar benim olmuştu sanki.
Operasyon kelimesinin bende bıraktığı o müthiş etkiyle birlikte ne derse desin gülümseyerek yapıyor ve sağa sola koşturup duruyordum. Sonunda kendimi kanıtlamak için bir fırsat olacağını ve belki beni bu tarz ayak işlerinden azat edeceğini düşünüyordum.
Birkaç ekip arabası ile birlikte operasyonun yapılacağı yere doğru gidiyorken elime silahı tutuşturup "Şimdi çaylak sana bir görev vereceğim" dedi. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki ne söylediğini zar zor duyuyordum. Söylediği her şeyi iyice anlayıp tamam anlamında kafamı salladım ve bana dediği yere geçip işaret etmelerini beklemeye başladım.
Bütün ekip yerlerini almaya başlamıştı. Kemal amirim ve birkaç kişi arka tarafta, iki kişi sağda, üç kişi de sol taraftaydı ve ben ön kapıdaydım. Kendimi tuhaf hissediyordum. Şuan açık hedef yani bildiğin yem konumundaydım. Komiserime güvenim tamdı sonuçta beni operasyonda yanına almıştı. Bana görev vermişti. Kendimi kanıtlamak için bir şans vermişti.
Telsizden gelen işaretle birlikte ön kapıdan içeri girmiş ve "Eller yukarı polis!" diye bağırmıştım. Her zaman severek izlediğim polisiye filmlerinde söylenen sözler ve içeri girdiğimde karşılaştığım manzara pek hayalimdeki gibi değildi açıkçası...
İçeri de ne mi vardı? On kişi, bir para dolu çanta ve sandalyede oturan bir rehine. İçeri girmemle birlikte bütün gözler ve silahlar bana dönmüş ve o sırada arkadan sessizce ilerleyen ekip için yem olduğumu anlamıştım. Büyük bir heyecanla hazırlandığım operasyonda yem olduğumu ve hiç olduğumu görmek bütün moralimi bozmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖRÜNTÜ
Ciencia FicciónÇok sıradan giden hayatım kafama aldığım darbe ile sıradanlığını kaybetmiş bulunuyor.. Görüntüler görüyorum... Baş ağrılarımla gelen görüntüler... Neden ve niçin sorularını henüz cevaplayamasamda elbet birgün cevabımı ve de nedenini bulacağım!