Beni Tekrar Yaralamak İstedi!

71 25 7
                                    

Herkese göre artık durgunlaşmış, sakinleşmiş ve yaşadığım kötü olayları unutup, alışmıştım. Sessiz, sakin halim insanlarda böyle bir düşünce oluşmasına sebep oluyordu. Halbuki, geceleri özellikle yalnız kaldığımda içimdeki fırtınada bir o yana bir bu yana savrulup durdum.

Aylar sonra kalemi elime tekrar almıştım. İçimdekileri söyleyecek biri bulamadığımdan kağıtlara yazmaya karar vermiştim. Yazdıkça rahatlıyordum. Aşığım diyordum, seviyorum diyordum, özledim diyordum, affettim diyordum ve dahası yüzsüz bir şekilde dön diyordum. Ne gelen olacaktı halbuki ne giden. Ben hala seviyordum, hatırasını en değerli bir eşya gibi korumaya çalışıyordum. Anlıyorum ki, sevmek için karşıdaki insanın durumu çok da önemli değil. Sevmek istedikten sonra bir şekilde tüm kötü yanlarını görmezden gelebiliyorsun. Bu son derece tehlikeli belki ama uyuşturucu almışcasına ruhumu rahatlatan ve daha da kendine bağımlı hale getiren bir şeydi.

Evin içinde çok fazla babamla karşılaşmamaya çalışıyordum. Çünkü hem Kıvırcığı hem diğer arkadaşlarımı bahane edip bana söyleniyordu. Neyse ki derslerim iyiydi de oradan kafam rahattı, tabi ikinci sınıfın sonuna kadar o da.

Okul rahat ettiğim yerdi. Bir süre sonra bazı hocalarla da muhabbeti ilerletince benim aslında kötü biri olmadığımı söyleyip durdular. Edebiyat hocam bir gün yazdığım saçma sapan ergence şiirleri gördü. "Sen şiir yazmamışsın ki" dedi. Şaşkın bakışlarımın arasında devam etti; "İçindeki zehri dökmüşsün kağıda" Ah be hocam, ne kadar da güzel söyledin. Evet, dikkat ederseniz çoğu ergen de böyledir. Şiir yazdığınız zanneder ama yazdıkları içteki duyguların rast gele kağıda dökülmesinden ibarettir. Şiir falan değiller yani. Ama insanı rahatlatıyor yazmak. Ben çok fazla devam edemedim ve bıraktım. Çünkü bir zaman sonra o da kesmiyordu sancılarımı.

Bazı geceler dışarı çıkıp saatlerce sokaklarda gezerdim. Sonra bir yer bulup oturur dinlenir, teelfonuma yüklediğim aşırı duygusal şarkıları üç belki dört kere baştan sona dinliyordum. Bir bakıma ateşe benzin dökmekti bu. Ve duygusal takılan insanların sıkça yaptığı bir hataydı. Hiç bir şeyi umursamamaya başlamıştım. Hatta annem, kardeşim, abim bile umrumda değildi artık. Sadece kendini düşünen bencilin tekiydim. Zoraki yaşıyordum.

Sene sonu yaklaşmıştı yine. Haziranın ilk haftasıydı, son sınavdan çıkmış, kantinde aldığım çayı içiyordum. Biri geldi, baş ucumda durdu. Kafamı kaldırıp ona bakana kadar bir şey demedi. Yüzüne baktığımda tanımadığım bir kız duruyordu. "Oturabilir miyim?" dedi. Elimle olumlu manada birişaret yapmamla sandalyeye kuruldu. Bir şeyler geveledi ağzında. Lafı getirmek istediği yeri anlamıştım. Gözlerine dik dik bakmaya başladım. Ben öyle yaptığımda gözlerini kaçırarak konuşmaya çalıştı ve nihayet ağzındaki baklayı çıkardı. "Seninle arkadaş olabilir miyiz?"

Sinirlendim, neden bilmiyorum ama kan beynime sıçramıştı. Ayağa kalkmamla o da kalktı. Kendimi kaybetmiş gibiydim, önümde duran Ş.'ye "Defol git başımdan" derken iki elimle geriye doğru ittim. Arkasında duran saldalyeye takılıp sırt üstü yere düşmüştü. Diğer öğrenciler ve bir kaç öğretmen ne olduğunu anlamaya çalışırken, ben arkama dönüp bakmadan, hiç bir şey olmamış gibi sınıfa gittim.

Müdür yardımcısı odasına çağırmıştı beni. "Neden böyle bir şey yaptın, üstelik bir de kız öğrenciye?" diye sordu. "Hocam...!" diyebildim sadece. "Hocam beni tekrar yaralamak istiyordu" diyemedim. Desem de anlar mıydı ki? Neyse ki kız şikayetçi olmamıştı da ucuz kurtulmuştuk. Ama diğerleri akıllanmadı, aynı şeyi yapmayı onlar da denediler.

MÜSVEDDE HAYATIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin