Hayatımda kötü anlamda olsa da en önemli yere sahip olan kişi babamdır. Sebebini hala daha bilmediğim soğukluk küçük yaşlardan beri varlığını gösterirdi. Belki bana öyle geldi bilmiyorum ama babam ne abimle ne de kız kardeşimle yakın olduğu kadar bana yakın olmadı. Onun ilgisini çekmek için yaptığım anormal davranışlar, zamanla benim karakterim haline gelmiş olacak ki, bir daha geri dönülmez bir yola girip, iyi olmaz yaralar açtım kendim hayatımda. Pişman mıyım? Bunun cevabını hala daha veremem kendime...
Baba kavramı bende eksiliği hissedilir bir şeydir. Fakat baba ilgisinden mahrum olmak ya da sağlıklı bir baba-oğul ilişkisi olmamasının güzel bir yönü var. Şöyle ki, sahip olduğum baba eksikliği beni daha güçlü yaptı. Kendisine güvendiğim biri olmadığı zamanlarda kendi kendime hep daha "güçlü olmasın" diye telkin vermişimdir. Hırçın bir çocuktum ki hala da izleri kaybolmuş değil, yaptığım kavgaların hiç birini babama söylemedim. Dayak yediğimde bile... Çünkü suçlunun babamın gözünde hep ben olacağımı bilirdim, susardım.
On bir yaşlarındayken kavgada ilk kez dayak yemiş ve yediğim dayağın acısından değil de hırsımdan ağlamıştım. Dövdüğüm çocukların babaları bazen karşıma dikilir ve bana hesap sorardı. Fakat benim böyle bir şansım hiç olmadı. O gün yediğim dayaktan sonra sahipsizliğimi hissettim. Beni koruyacak bir babanın olmadığını fark ettim. Hırsımdan küfrede, küfrede ağladım... Son ağlayışımdı buydu.
Sonra düşündüm ki, güçlü olmalıyım. Bir daha kimse beni ağlatamamalı diye düşündüm ve bunun için ne gerekiyorsa onu yaptım. Hayatımın birinci dönüm noktası budur diyebilirim. Bana düşmanca ve saldırgan tavırla gelen hiç kimseye acımadım. O zamanlar Cengiz Han'ı araştırmış ve okumuş olmanın da bu karakterin oluşmasında tesiri vardır diyebilirim.
Güçlü olmak, acımasız olmak rahat etmek için başlıca özelliklerdi. Ben de öyle oldum. Bununla beraber yumuşak bir karın, ince bir damar ve duygusal bir yön hep var oldu... Ama görmek isteyenin görebileceği şekilde...