Lisede son durağımız İstanbul Bağcılar'daki bir okuldu. Hem muhiti olarak hem de öğrenci ve öğretmenler olarak iğrenç bir yerdi diyebilirim. Okul, okuldan başka her şeye, öğrenciler de öğrenciden başka her şeye benziyorlardı. Kendi halime bakınca, onlar karşısında süt oğlanı gibi duruyordum. Yüzümdeki masum ifadeye kanan pek çok kişi önceleri önemsemedi beni. Fakat daha sonra okulun önce kızlarıyla, sonra da erkekleriyle yakın bir ilişki kuracaktık. Hatta öyle ki, bulunduğum liseye yakın olan imam-hatip lisesine kadar uzayan bir arkadaşlık! zinciri uzayıp gidecekti.
Kimseyi tanımıyordum. Okulu, öğrencileri, öğretmenleri gözlemleyerek geçti ilk ay ve derslerin de yoğunlaşmasıyla artık ne yapacağını bilen bir hale gelmiştim. Kendi kendime daha sakin bir hayat yaşayacağıma dair ikinci bir söz vermiştim. Bunu ilk üç ay kısmen de olsa başarabilmiştim ama "İstanbul Kızları" başıma iş açacaktı.
İlk sınavlar neticesinde okulun ortalamasının üzerinde notlar almış, sınıftakiler başka olmak üzere diğer öğrencilerin dikkatini çekmiştim. Aralarındaki konuşmalarda "Bu yeni gelen de inekmiş!" yakıştırmaları yapıyorlardı. Gülsem mi, ağlasam mı bilemedim! Ve sonradan öğrendiğime göre okulda neredeyse çıkmadığı erkek kalmayan bir kız, yanıma gelip "Manitan var mı?" diye sorabildi! Bir sene önceki bana bu soru, böyle yılışık ve ağzını yaya yaya bir kız tarafından sorulmuş olsa, en iyi ihtimal fondotenden dolayı katmanlaşan yüzüne okkalı bir tokat yerdi. Ama artık sakindim, "Hayır yok, aslına bakarsan gerek de yok!" deyip başımdan savdım. Aynı yılışık tavrıyla "Sana daha el değmemiş anlaşılan" deyip, diğer üç arkadaşıyla beraber çirkin gülüşmelerle uzaklaştılar. Bela geliyorum diyordu.
Okulun dışında uğraşmak zorunda kaldığım başka bir şey daha vardı. Bağcılar'da teyzemin uzak dur dediği bir sokak vardı. Mümkünse yakınından bile geçme dediği bir yer. Meğer orası uyuşturucu pazarlığının ve dağıtımının yapıldığı bir yermiş. 20-25 yaş arası gençler bir araya gelip, dağılıyorlar. Bir gün merak edip ne oluyor bitiyor diye izleyeyim dedim. Gelen arabaların hepsi neredeyse son model, spor arabalardı. "Lan bunlar bu yaşta nasıl almış bunları?" diye geçirdim içimden. Bir gün teyzeme "Neden kimse bunları şikayet etmiyor?" diye sorduğumda, "kimsenin bunlara bulaşmaya cesareti yok!" demişti. İhbarı yapanı bulup, dışarıdaki diğer çete üyelerine bildirip neredeyse evlerini başlarına yıkıyorlarmış. "Şansıma tüküreyim!" dedim. Bula bula koca şehirde burayı bulmuştum.
Gittiğim okulda uyuşturucu kullanan bazı öğrenciler varmış, bunu da sonradan öğrendim. Okul çevresinde kümelenen bazı torbacılar, kız ve erkek öğrencilere hap satmaya çalışıyorlardı. Her ne kadar bu uyuşturucu kullanan tiplerden rahatsız olsam da yine en büyük iyiliği onlardan görecektim!
Yüzümüze aldanan bizi korkak, tırsık biri zannediyordu ve bu durum bana sataşmaları için bazılarına cesaret veriyordu. Oysa ben kendime verdiğim söze sadık kalıp, teyzemi mahcup etmemeye çalışıyordum sadece. Buna aldanıp bana sataşmaya çalışan kızlar ve erkeklerle uğraşacaktım artık... Baş rol yine tabi ki kızlarındı. Mendeburlar...