Üç Aylık İzmir Mesaisi

75 27 3
                                    

Lise defterini kapatmıştım artık. Sınav sonuçlarından ümitliydim. İstanbul'da kalabilecek ve iyi kötü bir bölüme girebilecektim diye düşünüyordum. Fakat üniversite okumam için annemin gönderdiği harçlıklardan daha fazlasına ihtiyaç vardı. Bunu düşünerek çalışma kararı aldım. Nerede ve nasıl olduğunu düşündüm ama benim kısa sürede ihtiyacımı karşılayacak bir iş bulmam mümkün değildi. Hepsi asgari ücretle eşek gibi çalışmak zorunda kaldığım işlerdi. Benim kabul edeceğim bir şey değildi bu.

Zaten parasız kalınca çare üretiyor insan. Çaresiz kaldığında kendini aşıyor ve yeni çözümler buluyor. Daha cesur oluyor. Ne olacaksa olsun be! diyor... Ben de öyle dedim. Çelimsiz oğlan C. benim halimi biliyordu ve Beyaz'a söylemiş. Beraber gittik, ama bu sefer teklif edeceği şey torbacılık değildi. Bana İzmir Alaçatı'da tanıdıkları olduğunu, oradaki animatör işlerinde gişe görevlisi olarak çalışabileceğimi söyledi. Kulağıma biraz tuhaf geldi çünkü bir gişe görevlisi ne kadar kazanabilirdi ki üç ayda. Ama öyle olmadığını oraya gidince anladım.

Üç ay sonunda söylemesi ayıp, on bin liraya yakın nakitim olmuştu. Bu beni uzun bir süre idare ederdi. İzmir'deki günlerimde gözüm iyice açılmış, artık serseri ayaklarını bırakmaya karar vermiştim. Son derece kibar biriydim artık. İstanbul'da ipini koparan ne kadar kodoman, ünlü, artist, manken, oyuncu şarkıcı varsa hepsi oradaydı sanki. Ekranlarda o ışıltılı hallerinin arkasında sıradan, hiç bir özelliği olmayan, boş beleş insanlar vardı. Ve samimiyetle söylüyorum, özenilecek hiç bir tarafları yok! Sadece benim bütün hayatım boyunca çalışarak kazanacağım parayı onlar bir hafta veya bir ayda kazanıyorlardı hepsi bu! Parayla da ne kadar insanlık oluyorsa artık. Sevmedim, sevemedim bu yapma bebekleri.

Gündüzleri çalışıyor ki buna çalışmak denemezdi çünkü çok rahattım. Oturduğum sandalyenin üstünde gelene geçene bilet satıyor, para alıyordum. Arada bahşişlerle de yolumu buluyordum. Tanesi 100-150 tl'ye varan biletleri kıytırık iki üç şarkıcıyı dinlemek için verebilen insanlar, bize de ufak tefek(30-40 TL) bahşiş veriyorlardı. Halimden memnundum. Ücretsiz girebilmeme rağmen hiç bir konseri dinlemeye gitmedim. Bana ne hem?

Geceleri, gündüzden daha hareketli bir yerdi Alaçatı. Diskolar, plaja kurulmuş, denize sıfır barlar, eğlence kulüpleri, saçma sapan ve yarı sarhoş gezen kalabalıklar... Bir sürü şey vardı. İş arkadaşlarım sabah erken saatte denize gitmeyi teklif ettiler ama ben yüzme bilmiyordum. Söylediklerimde gülüştüler. Ankara'da yetişmiş biriydim, o yüzden çok da alakam yoktu yüzmeyle. Ama sağ olsunlar sabahın erken saatlerinde gittiğimiz denizde üç gün içinde öğrettiler bana.

İşletmenin misafir odasında kalırken, gece 2-3'e kadar uyumaz, düşünürdüm. Orada şahit olduğum insanların ne kadar boş ve sorunsuz hayatları var diye. Hırslandım içten içe ama kime niye kızacaktım ki! Sonraları içlerine girince biraz daha hepsi acınası birer hayvan gibi göründü yüzüme ve yapma bebeklerin ve budala erkeklerin. Şu şunu yapmış, bu bunu almış, Avrupa şöyleymiş, Amerika böyleymiş, şımarık kahkahalar arasında konuştukları konular hep bir fors atma, hep bir kendini beğenmişlik vs... Sinir olmuştum bu kendilerini sosyete sanan asalak insan topluluğuna ve ondan sonra da her kim olursa olsun kendini beğenmişlere haddini bildirmeyi kendime vazife edindim.

Neyse ki herhangi bir olay olmadan yazı bitirmiştik. Bol para, bol keyif ve yine yeni bir beyaz sayfa açma umuduyla dönüyordum İstanbul'a. Artık İşletme bölümü öğrencisiydim. Yeni mekanımız Avcılar olacaktı... Lanet yer... 

MÜSVEDDE HAYATIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin