Bölüm 21

40 7 0
                                    

Akşama kadar ablamla Çağatay'ın didişmelerini eğlenerek izledim.

Ablam stresten mi yoksa Çağatay'ın şebekliğinden bilmiyorum ama gerçekten çok mutluydu.  Sanırımablam çağataya aşık okuyordu.

Ablamın bu kadar mutlu olması beni de çok mutlu ediyor.  Sonuçta uzun bir zamandır gülüşlerimiz hep eksikti. Ne sebeple olursa olsun ablamın mutluluğu için her şeye değerdi.  Isterlerse kemiklerimi kırsınlar ama ablamın mutluluğuna zarar gelmesin.

Ablamla Çağatay'ın didişmeleri sonucunda biz gülmekten halimiz kalmamıştı.  Üstüne birde günün yorgunluğu çökünce  hepimiz odalarımıza geçip uyuduk.

Ben sabah yine erkenden uyanmış hazır vaziyette Edis'i bekliyordum.

Erken kalkmaya alıştım artık.  En azından eskisi kadar zoruma gitmiyor.

Kendi kendime aldığım karar sonucu bundan sonra az uyuyacağım ve uykusuzlugum benim zayifligim değil gücüm olacak.
Sonuçta çok uyumanin vücudu hantallastirdigi da bir gerçek.  Hem ne demiş ünlü yazar "Aptallar 8 saat uyur".

Bu yüzden de artık az uyuyup çok çalışarak intikamimi almaya karar verdim. Bu intikam uğruna nelerimi kaybedeceksem kaybetmeliydim.

Ben Ediz'i beklerken oda hazır bir vaziyette yanıma geldi. Ikimizde uyandıgımız için yola çıkmaya hazirdik.

Yola çıkacakken ablama da not bıraktım. Sonra malum ablamin elinden Çağatay'ı almak pek kolay olmuyor.

Dışarı çıktığımız da Ediz karavana varıp bindi.
Ben anlamaz gözlerle ona bakarken gel anlamında işaret edip karavani çalıştırdı.

Karavana binip:
-Nereye gidiyoruz? diye sordum.
Ediz ise eğlenir bir vaziyette bana bakıp:
- Hadi atla bu sefer farkli bir yerde çalışacağız. Seni bugün biraz yoracağım küçük hanım dedi.

Hayır anlamıyorum arkadaş sanki normal zamanlarda beni yormuyordu. Ben bir sey demeden yola çıktık bile. Edisle ânlaşmamızda bu vardı. O ne derse itirazsız kabul edecektim. Yolsa ben ona emir vermenin ne demek olduğunu gösterirdim ama yine de yatıp kalkıp amacıma ulaşmam için dua etsin. Araba çalışıp yola koyuldugumuz da bana kalan sadece  geriye yaslanip beni götüreceği yere gidene kadar sessiz sedasız beklemekti.

Yaklaşık bir saat sonra sarp bir yamacin yaninda tasli bir patikanin icinde karavani durdurdu. Burayı hangi arada bulduğunu bile soramadan o çoktan aşağı inmişti.

Ben Ediz'e hayret eden gözlerle bakarken o tarlaya dogru yürüdü. 

Ben arkasından:
- Burda çalışmayı düşünmüyorsun her halde degil mi? dedim.

Ama beni tinlamayip eline boks eldivenlerini giyip beni de çağırdı.  El mecbur aşağı inip yanına vardım.

-Ediz bilmem farkında mısın yerde irili ufaklı taşlar var ve yetmezmiş gibi taşların çoğunun ucu sivri. Ayrıca belirtmek isterim ki şu tarafa bakarsanız uçurum oldugunu göreceksiniz düşersem yara almam kaçınılmaz. Yani bu tam bir delilik. Dedim.
Ediz ise:
- Merak etme küçük hanim sonunu düşünen kahraman olamaz. O yüzden de hadi bakalım çalışma saati    dedi

Bu adam kafayı yemiş olmaliydi. Burda taşlı dağ yamacinda onunla dovusmemi bekliyordu. Kısaca benden ölüme gitmemi istiyordu. Ama ben daha çok genç olduğum ve almam gereken bir intikam olduğu icin ölmeyi henüz düşünmemiştim.

O ise çok konuştuğumu düşünmüş olacakki hamle yapti. Ben şaşkınlıkla karnıma yediğim yumrukla sersemleyip çanağımın üstüne düştüm. Sert vurmadığı icin çok acımamıştı ama beni kızdırmaya yetmisti.

Bu yüzden gidip  eldivenlerimi karavandan alıp giydim. Bu işin sonu iyiye gitmediğini  biliyordum ama patron oydu ve ben onun kurallarına uymak zorundaydim.

Dovusmeye başladık yarım saattir Ediz'in yumruklarindan kaçıp ayakta durmaya çalışıyordum.  Dengede kalmak benim icin yeterince zordu.

Son hamlesinde daha fazla dayanamayıp kendimi yerde buldum. Allah'tan toprağı çok olan tarafa düştüm de çok acitmadi. Ama tabi Ediz bey icin düşmüş olmam fark etmiyordu. Bana kalk demesi de bunun bir gostergesiydi. Ben ağrıyan çanağımla beraber ayağa kalkıp ölmeden önce ki son denemelerimi yapmak istedim.

Ama malum hayat size sizin istediğinizi vermediği icin Ediz beyden yediğim yumrukla kendimi kolumun üstüne düşerken buldum. Hissettigim acıyla ağzımdan kaçan çığlığa engel olamadım
.
Ediz'in küfür etmesi ve yanitma egilmesiyle fark ettim ki kolumu taş kesmisti.

Koluma bakmak için  uzanan Ediz'den kolumu kurtarıp:

- Dokunma bana. Ben sana söyledim. Burada dövüşmek için daha hazır değilim dedim. Kaldı ki sen benden daha iyi biliyordun senin yumruklarından sonra dengemi sağlayamadığımı. Ama sen inadına benimle burada dövüşmek istedin simdi iyi mi oldu kolum yaralandı ve ben nasıl dövüşlere hazırlanacağım? Dedim.

Eğer gözlerden simsek çıkarmak gibi bir durum olsaydı şu anda Ediz'in gözlerinden tüm İstanbul'a ışık sağlayacak enerjiyi Ediz'in gözlerinden alabilirdik.

Ediz bana ölümcül gözlerle bakıp:
-Okyanus bir sus kızım sen susmak nedir bilmez misin? En saçma anlarda sende bol bol saçmalıyorsun anladım da kızım kolun kanıyor, dikiş atılması gerekir ve sen durmuş neden burada dövüştüğümüz hakkında methiye düzüyorsun. Kusura bakma ben senin ne kadar beceriksiz olduğunu unutmuşum birden. Dedi.

O anki sinirimi hiç bir zaman yaşamamışım dır her halde. Tabi Müfit olayından başka..

Hem beni buraya kendi getiriyor hemde birde üstüne beni becerisizlikle suçluyordu. Ediz'e sinirlenip hırsla ayağa kalktım:

- Kusura bakmayın Ediz bey bir daha bu beceriksizle uğraşmayacaksınız ben gidiyorum dedim.

Ama sonrası karanlık. Malum yorgunluğun üstüne kan kaybı insanda tansiyon düşüklüğüne neden oluyordu. Bunu düşünmediğim için bir kezde kendim, kendimi mi yaraladım?. ..

İNTİKAM ATEŞİ (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin