Merakım

105 7 0
                                    

Sırtımı yavaşça yatağa yasladım ve onu omzumdan indirdim. Üzerini örttükten sonra ayağa kalktım ve camı açtım. Hafifçe oturdum. Tam çıkacaktım ki ismimi duyunca ona doğru döndüm. Gözlerini kısmış bana bakıyordu. Uykuluydu ve gözleri kızarmıştı. 

"Nereye gidiyorsun?"

"İşlerim var Amy. Tüm vaktimi seninle harcayamam."

"Gitmesen olmaz mı? Lütfen."

"Senden başka sorunlarım var. Kendi sorunlarım. Onlarda halledilmeyi bekliyorlar. İlgilenmem gereken konuları boşverip şuan burada kalmamı beklemiyorsun değil mi?"

"Neden? Kalamaz mısın ki?" Uykusundan uyanmıştı ve anlaşılan çok sersemdi. Dediklerimi anlamıyor tekrar tekrar soruyordu.

"Kusura bakma. Gitmeliyim."

"Harry Lütfen. Abim gitti sende gitme." dedikten sonra gözünden bir yaş düşmüştü yine. 

"Ödeşeceğiz. Bunu karşılıksız yapmıyorum." deyip dışarıya salladığım ayağımı tekrar içeri atıp yatağın yanındaki koltuğa ilerledim. Ellerimi başımın altında birleştirip kafamı yasladım ve yaklarımı uzattım.

"Orda kalmayı mı düşünüyorsun Styles?"

"Evet, bir sakıncası mı var?"

"Oraya değil buraya uzanmanı bekliyordum." dedi eliyle yatağa vururken.

"Çok şey istiyorsun. Karşılığını verebileceğine emin misin?" dedim dalga geçercesine. Bundan vaz geçmesini bekliyordum. Umarım bunların üstüne beni tekrar çağırmazdı. Ben o yatağa yatamam.

"Neden gelmiyorsun?"

"İstemiyor olabileceğim aklına geldi mi hiç." Kafasını karıştırdığıma eminim.

"Bunu hiç düşünmedim. Düşünmek istemedim yani."

"Biraz bunu düşün ve uyu şimdi." dedim kaşlarımı çatarak. Ciddi sesimle söylemiştim bunları ve tepki olarak kaşlarını kaldırmıştı. Biraz durdu ve sonra konuşmaya başladı. " Sen gelmezsen ben gelirim. Önemli değl." dedikten sonra yorganını aldı ve zaten dar olan koltuğa beni iyice yapıştırarak yanıma uzandı. Üzerimize de yorganı örttükten sonra "Böyle daha iyi." diyip kafasını göğsümün üzerine koydu. "Kalbin gayet normal atıyor."

"Ne olmasını bekliyordun?"

"Bilmem. Biraz hızlanır diye düşünmüştüm.",

"Hayır.Zaten kendiside tamamen formalite. Kalbim olduğunu mu düşünüyorsun?"

"Yok mu?"

"Hissetmiyorum bile."

"Neyi?" Gerçekten uyumalııydı.

"Uyumalısın. Sonra konuşuruz.",

"Hayır şimdi konuşalıığğğm." Konuşurken bile esniyordu. Cevap vermedi, nefes alış-verişleri düzenli bir hal alınca uyuduğunu anladım. Bende derin bir nefes aldım ve dışrı püskürürken kafamı geriye attım. 

Amy'nin Gözünden 


Gözlerimi hafifçe araladım. Yattığım yerde tam tur döndüm ve yorganı üzerimden atım ayağımın tekini koltuğun üzerine attım. Bu kadar rahat olmamalıydım. Dün Harry buradaydı. Peki ya şimdi? 

Ayağa fırladım. Banyoma baktım. Evde bir tur attım ve odama geri döndüm yoktu. Hiçbir yerde yoktu. Camımın açık olduğunu görünce "Kahretsin!" diye fısıldadım. Dün söylediklerimi hatırlayınca bu seferde ayağımı yere hızlıca geçirdim ve sonra acıyla inledim. Gidip yatağımın üzerine oturdum. Ayağam gerçekten ağrıyordu ama bunu önemseyemeyecek kadar karışıktı kafam şuan. 

Bana hissetmiyorum dedi değil mi? Neyi ama? Bunu sorduğumda cevap vermedi. Tanrım, ne kadar kafa karıştırıcı bir çocuk! Ona neler söylemiştim... Gitme, kal... Üstelik kaldığı için benden bir karşılık bekliyordu. Ne isteyeceğini merak ediyorum. Ama yanıma gelmesini istediğimde gelmedi. Üstelik yüzsüzlük yapıp ben onun yanına gittim. Of, Acaba ne düşündü. Elimi yumruk yapıp yatağımı biraz dövüp kendime sövdükten sonra kafamı yastığa yasladım. Güneşin doğum anıydı ve çok romantik görünüyordu hava. Bunu izleyecek birisi olmadığından yorganı kafamın üzerine kadar çekip gözlerimi yumdum. 

Yaklaşık bir saat yatağın içinde döndüm durdum. Uyuyamıyordum. Of yaa... Zaten hava aydınlanmıştı. Uyuyamazdım. Ayağa kalkıp lavaboma ilerledim. Soğuk suyla yüzümü yıkayıp havluyla duruladım. Aynada biraz kendimi inceledikten sonra lavabodan çıkıp dolabıma ilerledim. Salaş beyaz yarasa kol bir tişört ve altınada koyu kot rengi pantolonumu alıp hızlıca üzerime geçirdim. Saçlarımı tepeden toplayıp çantama bir defter attım ve onu da elime aldım. Hızlıca merdivenlerden aşağı inip  mutfağa girdim. Okula gitmeme daha bir buçuk saat olduğundan annem uyanmamıştı.

Buzdolabını açıp kaşar peynir çıkardım. Ekmeklikten de iki dilim ekmek alıp kaşarı dilimledim. Ekmek dilimlerinin üstüne güzelce yerleştrip mikrodalgaya koydum. Bir dakika kadar ısıttıktan sonra çıkardım. Bir dilimi elime alıp bir ıssırık aldım. Ağzıma yayılan lezzetle kendimi tebrik etme isteği duydum. İki dilimi de bitirince telefonumu açtım. İnternet sitemde biraz gezindikten sonra telefonumu kilitleyip cebime yerleştirdim. Odama hızlıca çıkıp parfümümü sıktım. Koku etrafa dağılırken rahatlamıştım. Bu koku beni rahatlatıyordu, huzur veriyordu. O yüzden bu parfümümü seviyorum. 

Aşağı indim ve  çantamı sırtıma taktım. Ayakkabılarımın bağcıklarını bağlarken annemin odasının kapısı açıldı. O tarafa döndüm ve sesimi fazla yükseltmeden seslendim. "Kalkmana gerek yok anne ben çıktım bile." deyip bağcıklarımı sıktıktan sonra kapıyı açıp kendimi dışarı attım. Kapıyı kapatınca yürümeye başladım. Cebime sıkıştırdığım kulaklığımı da telefonuma takıp kulaklıkları kulağıma yerleştirdim. 

Kulağımda -Neon Light-  yankılanırken okula doğru yürümeye devam ettim. Okulu görebilecek derecede yaklaştığımda ise kulaklığımı çıkarıp tekrar cebime sıkıştırdım. Kapıdan adımımı attım ve sınıfa yöneldim. Seçtiğim sıraya yöneldim. Kafamı cama dayadım. Erken geldiğim için sınıfta tek tük kişiler vardı. Adlarını bile bilmiyordum. Onları umursamadan çantamdan defterimi çıkartıp birşeyler karaladım. Zaman hızlı geçmişti ve hoca gelmişti. 

Ders bitene kadar saç tellerimi saysam bu kadar sıkılmadım. Kurtarıcı zilim çalınca kendimi dışarı attım. Kalem hala elimdeydi. Parmaklarımın arasında döndürürken içimi kurcalayan şeyleri ve yapmak istediklerimi gözden geçiriyordum. Bahçede olmasaydı ne yapacağımı bilemediğim banklardan birine yerleşim. Hala kalemi parmaklarımın arasında döndürürken düşünüyordum. Harry'i aramalı mıyım?

Arayabilirim, aramayabilirim de.

Ararsam birşekilde beni geçiştirebilir. Bu kalbimi kırar. Ama beni mutlu edip kafamdaki soruları cevaplayabilecek kişi de oydu.

Aramazsam o da aramazdı. Üstelik kafamdaki sorularda cevapsız kalırdı. Ama üzülme riskini göze alamam. Zaten yeterince üzüldüğümü düşünüyorum. Scott gittiğinde, en azından bunu öğrendiğimde... 

Gözlerimi elimden ayırıp sıkıca kapattım be kafamı arkaya attıp nefesimi hafaya püskürdüm. Kafamı eski haline getirip gözlerimi açtım. Karşımda dikilen ve gülümseyen kişiye baktım. Bu geçen gün ağlayan çocuktu. 

Ben onu incelerken etkileyici ses tonuyla "Merhaba." demişti. Kafamı sallayıp ona baktım ve "Merhaba" diyebildim.

Elini cebine atıp büyük kalıp bir çikolata çıkarıp bana uzattı. "Biraz erimiş olabilir ama .. " dedi özür diler gibi bakıp. Diğer elinide arkasından çıkarıp "Buda senin için." dedi elindeki papatyayı uzatırken. " Geçen gün ağladığımı kimseye söylemediğin için." dedi ve arkasını dönüp hızlıca uzaklaştı. Yine  ismini öğrenemedim. Yine merakımla başbaşa kaldım. Kahretsin!

Trust Me (Güven Bana)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin