Lycan'ın nefesini boynumda hissederken, gözlerim kapalı, boynumdan kalbime doğru bir acı girmesini bekliyordum. Birinin yüksek bir gürültüyle kapıdan geleceğini hesaba katmamştım tabiki. Hızla gözlerimi açmamla, üçümüzde kapıya yöneltmiştik bakışlarımızı. Gelen Justin'dı ve kocaman adımlar atarak, Lycan'a doğru ilerliyordu. Elektrikli elleriyle, Lycan'ın boynunu kavradığı gibi duvara yapıştırdı. Hala boynunu sımsıkı tutan mavi şeritli ellerini yukarı doğru kaldırdıkça, Lycan'ın ayakları da yerden kalkıyordu. Bir süre sonra nefes almakta gerçekten zorluk çektiği, Kızaran yüz hatları ve gittikçe şişip belirginleşen damarlarından belli oluyordu. Justin'ınsa vücudunda dolaşan mavi şeritler, hızla ellerine ilerliyor, oradan da Lycan'ı çarpıyordu. Yarı kapalı gözleriyle, korku dolu bakışlarını Justin'a yöneltti ve gidip gelen sesinin ardından "S-sen!" diye inledi. Daha önceden tanyor muydu Justin'i yani? Justin onun sinirine gideceği bir gülüş attı. "Evet. Ben!" Harry ve ben arada bakışıyor, sessizce olanları izliyorduk. Bunlar birbirlerini nereden tanıyorlar? "Beni dinlemen lazım. Bilmen gereken şeyler var Justin!" Az önce öldürmek için odaklanmış maviş bakışları, biraz olsun şüpheyle dolmuştu ve bu şüphe, Lycan'ı öldürmemek için bir savaş veriyordu beyninde. Hadi be adam! Öldürde kurtulalım şundan! Boynundaki damarların patlaması için sıktığı uzun parmakları, artık eskisi kadar gergin değildi. Parmaklarını gittikçe gevşetti ve en sonunda Lycan'ın ayakları, tekrar yere basmıştı. Yere düşmesiyle hızlı ve derin nefesler almaya başladı. Az önce nefes borusunu baskılayan elektrikli parmaklar, artık nefes almasına izin vermişti çünkü ve tam boğazının üzerinde dört tane morluk bırakmıştı yerine. Justin, halsizlikten yerde nefes almaya çalışan Lycan'ın yanına çömeldi. O adamı böyle görmenin bana bu kadar iyi geleceğini bilseydim, daha önceden ben çoktan denemiştim.. Justin boğazını temizleyip konuşmaya başladı. "Bana bak kendini bir bok sanan bok herif! Eğer birazdan anlatacakların hoşuma gitmezse (mavi şeritlerin çoğaldığı elini, imalı şekilde gösterdi.) sağ elim işini, senin boynunda yapacak!" Justin inatçı mı değil mi hatırlamıyorum belki ama, ses tonu hiçte şaka yaptığını söylemiyordu. Eğer yapıyorsa da, ses tellerinin titrememesi için günlerce alıştırma yapmış olması gerekiyordu. Az önce kuduz köpekler gibi bakan Lycan, Justin'in karşısında yavru bir köpeğe dönmüştü adeta. Biraz toparlanıp belini duvara dayadı. "Güçlerinin nerden geldiğini biliyor musun Justin?" Kaşlarını çatıp, bilmediğini anlatan bir ifade takındı yüzüne. "Yoksa bende mi bir denektim?" dalga geçercesine bir ses tonuyla. Dalga geçmişti ama, Lycan'ın yüz ifadesi değişmediği için, öyle bir ihtimal olduğunu yeni çakmıştı. Sustu ve herşeyi anlatmasını bekledi. "Sen normal bir çocuktun Justin. Ve evet. Sende bir denektin. Beynine elektrikle başka beyinlere girebilme gücü verilmeye çalışılıyordu. İlk denemeleri sendin ve voltaj yüksekliği nedeniyle, beynin bir ülkeye bir asır yetebilecek elektrikle dolmuştu. Şu vücudunda dolaşan elektrik saçmalığıda oradan geliyor zaten." Nasıl yani? Justin normal bir çocuk muydu? Sonradan kavuşmuştu şu elektrikli güçlere. "Bu yeterli değil Lycan! Seni öldürmememe engel değil!" Lycan kendinden emin bir şekilde konuşmaya başladı. "Beyine girme güçlerinin eski sahibi bendim Justin. Benden alıp, sana verdiler. Benden alınan güç yüzünden zayıfladım. Ve zayıflığımdan yararlanıp bir kurt tarafından ısırıldım. Bil bakalım bu kurt kimdi Amy?" Justinin arkasından kafasını bana uzatarak. İlk başta bi anlam çıkartamamıştım ama sonra babamın bir kurt olduğu geldi aklıma. Ve Lycan'ın babamdan nefret etme şeysi. Sadece annem yüzünden değildi demek. Hayatını çalmıştı babam.En önce sahip olduğu gücünü ondan alıp, bedenini öldürmüşlerdi. Sonra babam ısırıp onu bir kurt yapmış ve ruhunu öldürmüştü.En son da aşık olduğu kadını elinden alarak kalbini. Uğruna ölebilecek birşeyi kalmadığı içinde, doyasıya yaşayamadığı hayatını yaşayarak bir katile dönüşmüştü. Gözünü herşeyden önemli, bütün sorunları çözebileceği anlamını bile henüz bilmediği GÜÇ kelimesi bürümüştü. Ona göre ne kadar güç, o kadar zenginlik. Fakat bazı anlar vardır ki, insanı mutlu eden zayıflıkları olur.. Beni öldürüp, bendeki gücü almaya çalışmasının nedenide bu. Gücün ona herşeyi getireceğine inanıyor. Kadınlar, Para, Köleler.. Justin yüzünü bana dönmesiyle, bakışlarımı yere doğru çekmiştim. Ona bakmak istemiyordum çünkü. Cesaretim yoktu. Justin'da bana birşey demiyordu zaten. Böyle hiç konuşmadan anlaşıyorduk. Ne güzel. Bana doğru bakan Justin'ın kaslı bünyesi sayesinde, Lycan'ı göremiyordum. Tam göz göze geldik, bana birşey diyecekti ki.. Lycan arkadan Justin'ın üzerine atlayıp boynuna pençesini geçirdi. Ama çıkarmadı. Eğer çıkarırsa, Justin büyük ihtimalle ölürdü. Her ne kadar kesin bir sonuç olmasada, onun ölmesini izleyemezdim. Nasıl yaptım bilmiyorum ama, bir güçle kopardığım ipleri yere fırlatarak Justin'in yanına koştum. Boynuna giren tırnaklar yüzünden, yere diz çökmüştü. Lycan'sa sinsi baışlarını halaa üzerimde gezdiriyordu. Roller değişmişti resmen. Şimdi de Justin gidip gelen sesiyle Lycan'a "Demek bu yüzden önceden beni öldürmeye çalışıyordun. Geçen sene, Amy'nin güçlerinin boyutunu bilmiyordun çünkü. En güçlü ben sanıyordun değil mi?" Bu demek oluyordu ki Geçen sene Justin'laydım ve Benden önce aranan en güçlü kişi Justin'dı. Bakışlarını Justın'a yöneltti. "Aferin zekii çocuk. Şimdi sana gelelim Amy. Uğruna 3.kişinin ölmesine katlanabilir misin?" Dolu gözlerimi Justin'in üzerinden ayırmıyor, hayır anlamında başımı sallıyordum. "O zaman, yapman gerekeni biliyorsun." Bu seferde olumlu anlamda başımı sallamıştım. Ama bu sefer öldürmeyecektim kendimi. Anne-babamın katili yaşıyorken, ben ölemem. Lycan Justin'a attığı bakışlarla birşeyler anlatmakla meşgulken, bende arkalarından dolanıp, aniden Lycan'a saldırdım. Karşılık veremedi çünkü, bilmiyorum.. Yere yığılmasıyla, bu kadarla ölmeyeceğini düşünerek birkez dahaa. bir kez dahaa.. üzerine saldırdım. Haryynin iplerini açıp, Justinin yanına koştum. Nefes alıyordu ama, az önce giren tırnakların boşluklarından mavi sıvı akıyordu. Elimlre üzerine bastırdım. Harry ve ben Justinin başında dikilmiş, ölüp ölmediğini anlamaya çalışıyorduk. Taa ki aklımıza nabzını kontrol etmek gelene kadar. Harry bileğini alıp baş parmağını damarın tam üzerine koydu. Bense kötü bir cevap almamak ümidiyle Harrynin gözlerine bakıyordum. Kafasını kaldırıp "Çok zayıf" Bir süredir içimde tuttuğum nefesi bırakmıştım. En azından nefes alıyordu. Sonra aklıma kolyesi geldi. İçindeki toz, Harryi iyileştirmişti. Belki Justinıda iyileştirebilirdi. Hemen kolyesini çıkarıp, içindeki tozu işaret ve orta parmağımın üzerine, oradan da boynuna sürdüm. Bir süre sonra yara izi kapandı ve mavi sıvı akışı durdu ama nabzı gittikçe yavaşlıyordu.
Artık dayanamayacağımı düşünüp, gitgide soğuyan bedeninin tam sol tarafına diz çöktüm ve başımı göğsüne yatırdım. "Çok korkuyorum Harry" Harryle konuşuyordum sözde ama Justinda duysun istiyordum. "Korkma tatlım" o da Justinin sağ tarafına diz çöküp yüzümü avuçları arasına aldı. "Benim için bir kişinin daha ölmesini istemiyorum. Onu kurtarabilecek küçücük bir ışık olsay-" biran durmuştum. Öyle bir ışık vardı. Amaan Tanrıım! Justin kurtulabilirdi.. "Aklından ne geçiyor Amy?" Çok kısa bir gülücük attım "Şu bir parçası eksik olan puzzle varya Harry" bakışlarıyla "eee?" diyordu. "Justini o parçayla kurtarabilirim Harry. Bir AŞK'la kurtarabilirim." Ne dediğimi anlamadığı suratından belli oluyordu ve git gide çatılan kaşları "Buna aslaa izin vermem Amy!" diye bağırıyordu. Pardon. Kaşları değil, kendi bağırıyormuş.. Ellerimi onunkilerin üzerine koydum "Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler hikayesi gibi Harry. Tek farkla bu defa pamuk, elektrikli prensin hayatını kurtaracak. Üzgünüm Harry." Gözleri dolmuştu. "Justinin ölmemesi için benden vaz mı geçiyorsun Amy? B-bu saçmalık!" Sinirle ayağa kalktı. Benden onun peşinden. Tam gidecekken kolundan tuttum ve burunlarımız birbirine değdi. Ağlıyoru. Amaa ben daha çok ağlıyordum.
"Ne olur anla beni." Gözlerini kısa biran kıstı ve
"Hiçbir zaman sahip olmadığım birşeyi, kaybettiğim için ağlıyorum. Ne boktan birşey ama.." Hiç sahip olmadığın mı?
"Ben hep senindim Harry. Hem lütfen ağlama (parmak uçlarımla gözyaşlarını silerek) Ağlamak sana yakışmıyor" Gözlerimin içine baktı.
"Sanada gitmek yakışmıyor Amy. Ama gidiyorsun." Justina baktım. "Üzgünüm" Yüzümü tekrar avuçlarının içine aldı ve öpmeye başladı yüzümün her noktasını.. "Harry. Lütfeen" O böyle yaptıkça, ben daha çok ağlıyordum. Son bir kez öpüşmemizin ardından, yüzüne bile bakmadan Justinin yanına gittim. Arkamı döndüğümde Harry gitmişti.
Justin ve ben başbaşa kalmıştık. Tek yapmam gerekn dudağına bir öpücük kondurmaktı. Daha çok yakınlaşarak, burunlarımızı birbirine değdirdim. Ve sonra dudaklarımızı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melez Kan
VampireMasallar hayal ürünüdür. Peki ya Efsaneler? Yaratıklar? Zombiler? .. KAN EMİCİLER vs KÖPEKLER .. Efsaneye göre Vampirler ve Kurtadamlar düşmandır. İlk adımı karşıdan bekler Kuralı çiğneyeni çiğnerler. Vam...