18.Bölüm

3.5K 576 256
                                    

Bölüm Müziği : Sleep Dealer - Away

"Mira hanım Berke'yi bulamıyorum, yok." kelimeleri zihnimde uğuldarken kalbimin,aklımın ve ruhumun sanki buharlaşıp bedenimden ayrıldığını hissettim. Elim ayağım boşaldı, nefes alış verişim yavaşladı, etrafı flu görmeye başladım. Yiğit bir yandan arabayı kullanıp bir yandan olan biteni anlamaya çalışırken sürekli adımı yineliyordu,elimdeki telefondan Semra hanımın sesi geliyordu bir yandan. Zar zor nefes almaya çalışarak Yiğit'e döndüm,

"Yiğit, hızlı ol. Hızlı ol Yiğit Berke yok. Berke'yi bulmamız ge-gerek."

Elimdeki telefonu öylece kucağıma bırakıp sıkışan kalbime götürdüm elimi, gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Yiğit durmadan sorular soruyordu.

"Nasıl yok Mira? Nereye gitmiş, Semra nerdeymiş bakmıyormuymuş? Ne zamandır yok?"

Soruları duyuyor, algılıyor fakat cevap veremiyordum. Yutkundum, sesim cılızlaşmıştı.

"Hızlı ol Yiğit oğlum yok."

Yiğit ağzından bir küfür sallayıp tek elini direksiyondan çekip elini cebine attı telefonunu çıkarmak için,bir telefona bir yola bakarak bir numarayı tuşladı. Heyecanla kimi arıyor diye ona bakıyordum,bir umut bekliyordum. Benim minicik oğlum yoktu, biri arayıp bana "Oğlun yok." diyordu. Başımı ellerimin arasına aldım, ve oturduğum yerde ileri geri sallanmaya başladım. Göz yaşlarım akmayı sürdüyordu, kendi kendime "Nerede,nerede,nerede." diye sayıklıyordum. Bu sırada Yiğit'in kimle konuştuğunu algılamaya çalıştım.

"Alo, Gürbüz abi. Evet o yüzden aradım, haberin var mı senin? Anladım, kamera kayıtlarına baktın mı? Berke görünüyor mu? Nasıl görünmüyor, ne demek görüş alanındaki iki kamerada hasar almış! Abi sizin işiniz ne o zaman siz ne bokuma site görevlisisiniz! Yapacağınız işe sıça-"

Telefonla sinirle konuşurken kırmızı ışıkta aniden durduk, neredeyse arkadaki araba bize çarpacaktı. İyice sinirlenen Yiğit arabanın camını açıp ağzına ne geliyorsa arkadaki arabaya sövmeye başladı. Tekrar araba hareket haline geçtiğinde direksiyonu yumrukluyordu.

"Ulan ben bu hayvanların ağzına s*çayım! Kovdurtmazsam adam değilim şerefsizler!"

Ellerimle iyice yüzümü kapadım, Yiğit telefonla konuşurken iki kameranın da hasar aldığını söylemişti. Bu ne demekti? Bu kasten mi yapılmıştı, oğlum kasten mi kaçırılmıştı? Delirecektim.

"Yiğit oğlumu çaldılar mı? Söyle bana çaldılar mı onu? Ya ona bir şey yaparlarsa?"

Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum, hıçkırıklarımın arasından "Hızlı ol." diyebiliyordum kısık kısık.

"Hayatım, canım benim bulacağız sana yemin ederim bulacağız. Ona bir şey yapanın anasını.. Hiçbir şey olmayacak ona, hiçbir şey olmayacak oğlumuza."

Eve yaklaştığımızda Yiğit'e daha eve gelmeden durmasını söyledim.

"Dur Yiğit."

Durmadı,

"Az kaldı bekle." dedi.

Araba çalışırken kapıyı açtım inmek için, ani bir frenle durdu.

"Mira sen napıyorsun delirdin mi!"

Hiçbir şey demeden arabadan inip delice eve doğru koşmaya başladım, evimin önünde bir topluluk vardı. Berke'yi buldular umudu ile iyice hızlandım,hızlandım,hızlandım...

Topluluk beni fark etti, bana doğru döndüler. Hepsinin yüzünde üzüntülü,umutsuz bir ifade vardı. Bir umutla iyice yaklaştığımda ortalıkta Berke'nin olmadığını fark ettim.

OLVİDAR (Unutmak) -TAMAMLANDI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin