39.Bölüm

2.4K 391 132
                                    


Bölüm Müziği : 2CELLOS - Shape Of My Heart


Mira'dan

Yiğit'in kokusuyla uykumdan uyandığımda duvardaki saat sabah 10:20'yi gösteriyordu. Bir süre uykulu gözlerle Yiğit'i, biçimli yüz hatlarını izledim. Benim aksime dudakları rahat bir şekilde birbirine aralıksız kapalı, düzenli bir şekilde burnundan nefes alırken göğsü sakince inip kalkıyordu. Uyurken tüm sert ifadesinden arınmış, bir çocuk masumiyetindeydi. Onu affetmiş, gördüğüm anda içime dolan sevgi patlamasına kayıtsız kalamamıştım. Fakat yine de içimde sormak için çırpındığım bir sürü soru vardı. Mesela o kadınla gerçekten sadece bir kerelik bir şey mi yaşamıştı? Öyleyse bulduğum kolye neydi, gerçekten masum bir hediye miydi? O kadın şimdi neredeydi, ne olmuştu...

Tebessüm ederek izlediğim ifadem aklıma gelen sorularla beraber değişmiş, kaşlarım çatılmıştı. Derin bir nefes alıp üzerimdeki ince örtüyü yavaşça çekerken uyanmamasını dileyerek yataktan yavaşça kalktım. Komodinin üzerindeki günlüğümü ve bir kot ile tişörtü parmak ucumda aldıktan sonra ürkek bakışlarla uyuyan Yiğit'e baktım, neyse ki hala uyuyordu. Bunun rahatlığı ile odadan çıkacakken yatakta kıpırdanması ile olduğum yerde kala kaldım. Bir süre nefessiz bir şekilde tekrar uykuya dalmasını bekledikten sonra odadan çıktım ve Berke'nin odasına giderek onun uyanıp uyanmadığını kontrol ettim. Hala uyuyordu.

"Siz beyleri biraz başbaşa bırakacağım." diye mırıldanarak üstümü değiştirmek için lavaboya girdim.

Üzerimdekileri değiştirmiş, saçlarımı şöyle bir toplamışken gözlerim karnıma kaydı. Ardından istemsizce elim karnımın üzerinde gezmeye başladı. Karnım dümdüzdü, öyle ki birkaç ay önceden daha da zayıftım. Bu hamile biri için beklenenin tam aksi bir durumdu. Ama şimdi her şey düzelecekti. Babası yanımdaydı, abisi onu çok sevecekti. Annesi de onun iyi olması için elinden gelen her şeyi yapmaya hazırdı.

Küçük bir not kağıdına "Beni merak etmeyin, biraz hava alıp geleceğim. Geldiğimde güzel bir kahvaltı isterim." yazıp masaya bıraktım.

Günlüğü okumak için yalnız olmalıydım. Evde kendimi bir odaya kapatıp okumaktansa temiz havada, tüm gürültüye rağmen kendi dünyamda olmayı tercih ediyordum. Her zaman böyle olmuştum, etrafımdaki insan topluluğu, sesler, hava şartları her zaman sessiz kasvetli bir havada bir şeyler okumaktan daha çekici gelmişti.

Evden çıkmış yürüme ile 15 dakika süren sahil boyuna indiğimde sakin bir bank bulup oturdum. Etrafta köpeklerini gezdiren, bisiklet süren ve tempolu yürüyüş yapan insanlar dışında pek fazla kişi yoktu. Hava henüz öğlen sıcağını göstermemiş, deniz ise sakin bir şekilde dalgalanıyordu. Kucağımdaki günlüğü şöyle bir evirip çevirdim, deniz havasını derince içime çekip günlüğün kapağını açtım ve en son sayfaya kadar tüm sayfaları hızlı hızlı çevirdim. Okumaya son sayfadan başlayacaktım, en son kaldığım yerden.

(Hafıza kaybından bir gün evvel.)

Yiğit iş toplantısı için İngiltere'deyken bunu fırsat bilen Berke yatakta yanımdaki boşluğa yayılmış bu geceyi beraber uyuyarak geçirmiştik. Telefonumun çalan alarmı ile keyifsizce gözlerimi araladım. Yiğit'in olmayışı ile işe bile gitmek istememem doğru orantılıydı. Her sabah beraber evden çıkar şirkette her boş fırsatı görüşerek değerlendirirdik. Şimdi ise daha bir gün olmasına rağmen onu delice özlemiştim. Tek elimle uykulu gözlerimi ovuştururken teki ile komidinin üzerindeki telefona uzandım. Gördüğüm isim beni gülümsetti,

OLVİDAR (Unutmak) -TAMAMLANDI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin