Bölüm Müziği : Wolf Larsen - If I Be Wrong
Yiğitle arabada geçen küçük tartışmanın ardından hastaneye kadar ikimizde hiç konuşmamıştık. Hastaneye vardığımızda bu gerginlik hiç yaşanmamış gibi sıkıca elimi kavrayıp güç vermek istercesine uzanıp tam şakağımın üzerine bir öpücük bıraktı.
"Her şey iyi olacak." dedi.
Bu temennisi ikimizi de yatıştırmak içindi. Hastaneye her girişimizde onunda benim kadar gerildiğini fark ediyordum. Kan değerlerime bakılması için kan aldırdıktan sonra sonuçlar için doktor William Heil'in odasına ilerlerken düşünmeye başladım. Yiğit genç, yakışıklı ve oldukça başarılı bir adamdı. Ben ise genç yaşta ölümcül bir hastalığa yakalanmış bir kadındım. O kariyer basamaklarını onar onar atlarken şimdi tek ilgilendiği şey ben ve hastalığım olmuştu. Bu sadece bildiğim yönüydü, Yiğit bunu aylarca benden saklamaya çabalarken neler yaşamıştı bilemiyordum. Onu her yönden kötü etkiliyordum. Ve eğer ameliyat sonrasında olur da hayatta kalırsam ama bunun bedeli felçli bir şekilde hayata devam etmek olursa ne yaparım diye kendimi yiyip duruyordum. Ne doğacak bebeğime, ne Berke'ye, ne de Yiğit'e eski Mira olamazdım. Kimseye yetemezdim. Kendime bile.
Doktorun odasına girdiğimizde kafamdaki düşüncelerden dolayı kendimi bitik hissediyordum. Öyle ki oturduğum koltukta ne Yiğit'e ne de doktora bakacak gücü kendimde hissedemediğimden önümdeki masaya odaklanmıştım.
"Merhaba Mira, nasılsın bakalım?"
Masaya bakmaya devam ediyordum,
"Aynı, belki daha kötü bilemiyorum. Beynimdeki bu şeyin büyüyüp büyümediğini anlayamıyorum."
Yanımda oturan Yiğit çenemden tutarak hafifçe kendine çevirdi.
"Bir sorun mu var Mira?"
Gözlerindeki korkuyu görebiliyordum.
"Bir çok sorun var. Ben ço-çok korkuyorum."
Birden kendime tutamayarak göz yaşlarına boğuldum. Şu an en son isteyeceğim şey bir doktorun önünde hıçkırıklarla ağlamaktı. Fakat bunu durduramıyordum. Yiğit sıkıca göğsüne çekip kendine bastırdığında kokusunu içime çekerek sakinleşmeye çalıştım.
"Yapma böyle Mira, yapma."
Sesi o kadar yumuşaktı ki.
Sonunda iç çeke çeke ağlama atağımı bastırabilmiştim, hafifçe kollarından sıyrılıp ellerimle gözlerimi sildim. Ardından ürkekçe doktora bakmaya başladım
"Ben özür dilerim, bazen tüm bu şeyleri kaldıramıyorum."
Doktor anlayışla gülümsedi.
"Az önce ağlamadan önce eşine ne söyledin?"
Yiğitle aramızda Türkçe konuştuğumuz için anlamamış olmalıydı.
"Korktuğumu."
Doktor derin bir nefes aldı,
"Elbette korkacaksın. Bunun önüne geçilemez, olduğun durum kolay değil. Ama bu korkunun sana negatif değil pozitif dönmesine izin ver. Bu korku senin gücünü yok etmesin, bu korku sana güç versin."
Gözlerimi kırpıştırdım, dikleştim.
"Haklısınız, sadece bazen beynimdeki düşünceleri durduramıyorum. Bu düşünceler de beni sarsıyor."
"Duygusallığın hamileliğine de bağlı olmalı, ama dediğim gibi bunun senin modunu düşürmene engel olman gerekiyor. Bu hastalığın en büyük dostu üzüntü."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OLVİDAR (Unutmak) -TAMAMLANDI-
Fiksi UmumBir hastalık ansızın sizi uykuda yakalayıp öylece yaşamınızı anlamsızlığa boğabilir miydi? Peki anlamsızlıkta anlam aramak bir denizin dibindeki kum taneleri arasında ufacık bir boncuk aramayla ne kadar eş değerdi? Mira 20 yaşında uykuya dalıp 26'sı...