3. Bölüm

61 15 0
                                    


Yine dokuz dersine girdiğimde, kimseye gözükmemeye çalışarak derslikte köşede bir masaya oturdum. Ezgi benden önce gelmiş, en arkalarda bir yerlere geçmişti. Beni gördüğüne emindim ancak ne selam vermişti ne de yanıma gelmişti. Zaten son konuşmamızdan sonra aramamıştı da. Böylesi benim için daha iyiydi. Sonuçta bana iyilik meleği gibi davransa bile kimin tarafında olduğu belliydi.

Kore tarihi öğretmenimiz Min Seo hanım, sevimli güler yüzü ile derslik kapısının önünde belirmiş ve her zamanki enerjisi ile masasına geçmişti. Kısa boyu, kısa saçı ve çekik gözleri ile çok sempatik ve tatlı görünüyordu. Giydiği salaş turuncu bluzu neredeyse elbise gibi durmuştu üzerinde.

Karşısında duran bizlere şöyle bir bakıp "Nasılsınız bakalım?" diye sormuştu o belirgin aksanı ile. Türkçeyi sonradan öğrendiği çok belli oluyordu. Çok fazla muhabbet üstüne durmayıp, dakikliği ile hemen derse geçmiş ve çoğu öğrenci yarım kalan uykusuna o şekilde devam etmişti. Ben ise her ne kadar istemesem bile gelecek ödevim için not tutmaya çalışıyordum. Önüme çıkarttığım boş sayfalara olabildiğince hızlı davranıp öğretmenin dediklerini tek tek yazıyordum, Birinci cumhuriyet, ekonomik ve politik sorunlar...

iki saatlik blok ders boyunca dinlemekten çok yazmıştım. O an biliyordum ki akşamına tanımadığım insanlar ortak ders gruplarımda numaramı bulup vizeler için not isteyeceklerdi. Dersin bitiminde sevimli kadın kara tahtanın önünde durup ellerini karnının üstünde tuttu ve "Haftaya ödevinizi yükleyin lütfen. Geç yüklerseniz puan kıracağımı bilmelisiniz." arada konuşurken kelimelerde s harfi yerine ş kullanınca ister istemez gülümsüyordum. Ancak dersi vermek için ödevlerden iyi puan almam gerektiği düşüncesi ile gülümsemem siliniyordu.

Eşyalarımı taba rengindeki klasik sırt çantama koyup yerimden kalktığımda, Ezginin arka sıradan bana baktığını gördüm. Onunla göz göze geldiğimde bakışlarını kaçırıp ağır ağır eşyalarını toplamaya devam etmişti. Biliyordum ki bir şeyler düşünüyordu, belki de konuşmak istiyordu. Ancak geçen gün yaptığı iki yüzlülüğü aklıma gelince umursamaz bir tavırla derslikten çıkıp onu arkamda bıraktım.

"Buket!" adımı duyduğum anda durdum ve sağıma soluma bakmaya başladım. Arkamdan omzuma dokunan el ile sesin nereden geldiğini anladım ve arkamı döndüm, Nehirdi. Omuzlarına gelen dalgalı koyu saçları olan ve gözlük takan bir kızdı. Neredeyse benimle aynı boyda ya da benden bir tık uzundu. Çok samimiyetimiz yoktu ancak aynı bölümde olduğumuzu biliyordum.

"Efendim?" dedim tebessüm ederek, bir şey merak eder gibi bir hali vardı "Merhaba, nasılsın?" Diye sormuştu direkt olarak.

"İyiyim, sen nasılsın?" diye karşılık verdiğimde sadece kollarını yana açıp "Aynı" cevabını vermişti. Sonra bir iki adım yaklaşıp asıl sormak istediği şeyi sordu "Geçen hafta derse gelemedim. Ödev hakkında bana bilgi verebilir misin?" Ellerinde tuttuğu kitapları göğsüne koyup sarıldı ve biraz mahcup bir görünüş sergiledi ister istemez. Onun da benim gibi pek yakın arkadaşı yoktu sanırım. O an derslikten çıkan Ezgi'yi gördüm. Yanında iki kızla salına salına benim olduğum tarafa geliyorlardı. Bana bakarak yürümesi ise yanıma geleceğine bir işaretti.

"Olur ama önce bu binadan dışarı çıkalım. Çünkü nefessiz kalmış gibi hissediyorum. " diyerek çokta dahice olmayan bir bahane uydurdum oradan uzaklaşmak için. Kız benim aceleci halimi garip bulmuş gibi görünse de bozuntuya vermeden "E tamam o halde" deyip yan yana yürüyerek dışarı çıktık. Dışarı çıktığımız an, kapının biraz ilerisinde çimlerin kaplı olduğu bir alanda, çardakların yanında durduk. İstemsizce çaktırmadan arkama bakmıştım yürürken.

Sessiz ve sakin bir ortamda "Sanırım kurtuldum." diye mırıldandım kendi kendime. Nehir ise elindeki kitapları göğsüne bastırıp kollarını bağladı "Birinden mi kaçıyorsun?" diye sordu meraklı bir halle. Söylemem gereken şeyde pek emin olamayıp sadece "Muhatap olmak istemediğim insanlar var." dedim bir anda. Ezgi bir şekilde benimle konuşacaktı bundan emindim çünkü hala aramızın eskisi gibi olduğunu zannediyordu. Ancak artık ondan konuşamayacak kadar soğumuştum. En azından yüz yüze muhatap olmak istemiyordum.

Yelken ApartmanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin