12. Bölüm

65 9 1
                                    


Soruyu sorduktan sonra büyük bir heyecan kaplamıştı içimi. Güney önce "Hımm" diye bir ses çıkarttı. Teklifimi düşünüyormuş gibi hissettirmişti. İlk başta beni reddedeceğini sandım. Çünkü keyifli sesi bir anlığına kesilmişti  ve tekliften önce garip garip davranmıştım. Sonra "Ne zaman?" diye sordu net bir cevap vermeden önce. Öykü nasıl bir ses tonuyla sorduysa, Güney'de aynı şekilde sormuştu.

"Yarın. Akşam yedide başlıyormuş." Güney'in o keyifli sesi yeniden gelmişti ben cevap verdikten sonra "Uzun zamandır üniversite kutlamalarına katılmıyorum. İşim altıda bitiyor. Altı buçuk gibi evde olurum. Eğer evde olursan beraber çıkarız belki, sana uyar mı?"

"Kesinlikle uyar!" dedim kendimi tutamayarak. Sesim yine heyecandan biraz yüksek çıkmış olmalı ki Güney yeniden kıkırdar gibi gülmüştü "Yarın haberleşiriz o zaman." deyip bozuntuya vermemişti. Ancak kesinlikle benim bu ani hareketlerim onu güldürüyordu, bundan emindim "Büyü artık Buket!" diye geçirdim içimden. Bu hareketlerime bir sınır getirmem getiriyordu.

"Haberleşiriz." dedim tatlı tatlı. Neyse ki telefonun ardından benim yüzümü görmüyordu. Çünkü gerçekten aptal aptal sırıtıyordum. Ne zaman onunla konuşuyor ya da görüşüyor olsam heyecanlanıyordum ve kendimde bunu gözlemlemiştim "Her şey Emre'den ayrıldıktan sonra üst üste geldi, galiba bu yüzden duygusalım." diyordum kendi kendime. En azından böyle teselli buluyordum.

Telefonu kapattıktan sonra koltuğa yayıldım ve uzandım. Attığı hikayeye yeniden baktım ve iyice inceledim. Bir kere, iki kere, üç kere... Sonra kendi hikayeme ekledim. Güney'in böyle rahat olması bir kez daha hoşuma gitmişti. Üstelik, kendisiyle bir kutlamaya katılacaktım. Sonra aklıma bir soru takıldı, ben ne giyecektim?

******

Dolabımı açmış sevindirik bir şekilde ne giyeceğime bakıyordum. Uyumadan önce bunu hazırlamaya karar vermiştim ve Öykü de çalışmasına kısa bir ara vermişti. O arada da benim yanıma gelmiş ve kutlamaya Koreli komşum ile gideceğimi söylemiştim. Ancak bir sorun vardı ki, aradığım elbiseyi bir türlü bulamıyordum.

"Öykü bu elbise nerede!" Bir yandan ev arkadaşıma bağırıyor, bir yandan dolabımı etrafa saçıyordum. Aradığım şey benim en sevdiğim bej rengindeki elbisemdi. Ancak onu hiç bir yerde bulamıyordum. 

"Bazanın altına koymuş olabilir misin? En son dolaba sığmayanları oraya tıkıştırdığını hatırlıyorum." o söyleyince aklıma gelmişti. Dolabım çok büyük değildi ve bazı kıyafetlerimi kışlıklarla beraber bazanın altına yerleştirmiştim. Bir hışımla yatağın üstündeki yastık ve pikeyi yere ittim ve bazayı kaldırdım. Yatak bir anda düşse kafam kopabilirdi ancak o kadar aceleci davranıyordum ki, onu bile umursamamıştım. Normalde benim çocukluk korkularımdan biriydi bu. 

En sonunda aramaktan kollarım yorulmuş ve dizlerimin üstüne çökmüştüm "Öykü burada da yok! Ne yapacağım şimdi?" 

"Başka nerede olabilir ki? Kuş olup uçmadı ya elbise." Öykü'yü dinlerken bir yandan bir ihtimal diyerek yeniden etrafı kolaçan etmeye devam ettim. Ancak elbise hiç bir yerde yoktu. Sinirlerim hafiften bozulmaya başlamıştı çünkü o elbiseye güveniyordum. Çantam, ayakkabım ve hatta yapacağım makyaj bile kafamda hazırdı ancak elbise ortalıkta yoktu.

"Öykü!" dedim bir an endişe kapılmış gibi. Öykü benim hoşnutsuz ses tonumu işitmiş ve tedirginlikle "Ne oldu?" diyerek yanıma çökmüştü. Gördüğüm manzara içler acısıydı. Elbise bazanın en arka kısmına gitmiş ve bazayı taa o zaman kapatırken ya da az önce hışımla açtığım için o demir zımbırtılar elbisenin üzerine gelmişti. Sonuç ise, elbisenin üzerinde belirgin bir delik oluşmuştu. Dikilse, net bir şekilde dikiş izleri belirgin olacak düzeydeydi. Üstelik anlamlandıramadığım bir şekilde elbisenin üzerinde mürekkep gibi lekeler vardı. Kim bilir neden dolayı olmuştu.

Yelken ApartmanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin