Pjotr, kızı bileğinden sürükledi ve sarayın yanlarında, tenha bir yere götürdü. Darya'nın ensesinde muazzam bir acı oluştu. Acı her saniye gitgide artıyordu. Sanki ensesinde bir yer yanıyor gibiydi. Karşısındaki adama baktı. Pjotr. Şeytan diye anılan ancak Darya'nın onun şeytan olduğuna inanmadığı adam.
Elini açmış, ona bakıyordu. Odaklanıyordu. Darya anladı. Onu o yapıyordu. Ensesindeki acıyı o yaşatıyordu. İyi de, Pjotr'un onunla ne işi olabilirdi ki?
Bağırmak istedi ancak ses çıkartamıyordu. Sanki ağzı mühürlenmiş gibiydi. Etrafına baktı, belki bir insan geçer diye. Ancak tek birisi bile geçmedi. Ensesindeki acı yine aynıydı. Ne azalmış, ne çoğalmıştı. Acıdan dolayı akan gözyaşlarına aldanmadan söylendi. Sesi mırıltı halinde çıktı: "Lütfen," dedi. "Bırak."
Elini ensesine yaklaştıramıyordu. Eğer dokunursa parmakları da yanabilir gibiydi adeta.
Pjotr, Darya'ya acımasızca baktı. Kızın yüz ifadesine dayanamamış olmalıydı ki kaldırmış olan elini savunmasızca indirdi. Darya'nın ensesindeki acı aniden gitti ve şaşkınlık içerisinde baktı. Parmak uçlarını ensesine götürdü. Sadece bir şekilden ibaret olan yara izini hissetti. Ancak bunu umursamadı, çünkü karşısında ona muhtemelen zarar vermek isteyen biri vardı.
"Ne istiyorsun benden?" diye mırıldandı oturduğu yerden. Mavi elbisesinin birkaç yeri yırtılmıştı. Üzerindeki post ise düşmüştü.
Pjotr konuşmadı. Sadece eğildi ve Darya'nın bileğini sertçe kavrayarak onun ayağa kalkmasını sağladı.
Darya'nın ayağındaki ayakkabılar çıkmıştı. Yalın ayak bir şekilde toprağa bastı. Taşlar ayağına battı ama bunu umursamadı. Acı umurunda değildi. Düşündüğü tek şey, başına neler geleceğiydi.
Pjotr, Darya'yı zorla yürüttü. Darya her ne kadar dirense de adamın fevkalade gücüne karşı gelemedi. Birkaç adım sonra bir ata ulaştılar. Siyah bir atın tüyleri kapkaraydı. Zifiri gecede onu görebilmek imkânsızdı.
Darya'yı zorla ata bindirmeye çalışınca, Darya boş kalan elini yumruk yaptı ve onun yüzüne yerleştirmek için uzattı. Ancak Pjotr son anda, koyu kehribar rengi gözlerini Darya'nın gözlerine sabitledi. Yumruk daha öteye geçemedi. Sanki bir duvar onu engelliyormuş gibiydi. Pjotr doğaüstüydü!
Darya ona yumruk atmaktan vazgeçti. Şansını denedi. "Beni nereye götürüyorsun? Bu at da neyin nesi?" diye sordu. "Beni bırakacak mısın?"
Pjotr yine tek kelime etmedi. Fakat gözleri ona tüm cevabı söylüyordu. Sanki 'Kapa çeneni ve şu ata bin!' der gibiydi. Darya şeytana dikkatlice baktı. Yüzü boyalıydı. Semboller vardı. Siyah deri üstlüğünün omuzlarına samur post atmıştı. Kürkünün arkasında kılıç vardı. Saklamaya çalışıyor gibi görünmüyordu ancak dikkatli bakmayan bir kişi orada kılıç olduğunu anlayamazdı.
Üzerindeki samur postu çekip aldı ve Darya'nın omuzlarına bıraktı. Darya, Pjotr'a yutkunarak baktı. Başını hafifçe iki yana sallasa da çoktan koymuştu postu.
Darya o ata binmek istemiyordu. Bu yüzden biniyormuş gibi yaptı. Ardından çığlık atmak için yeltendi. Ancak atamadı. Pjotr onu engellemişti. Tek bir bakışı ile istediği her şeyi elde ediyordu. O büyülü, tehlikeli biriydi. Kızgın görünmüyordu. İfadesizdi. Ve galiba Darya'nın da kaçış yolu yok gibiydi.
Ağlamamaya kararlıydı. Yapacağı tek şey, kaderine teslim olup o ata binmekti. Öleceğini düşündü. Yapacak bir şey yoktu. Birkaç gün sonra nasıl olsa yine de ölecekti. Saraydan men edilip, köle pazarında satılacaktı. Fahişe arayan biri onu satın alacaktı ve işini gördükten sonra öldürecekti. Her halükarda ölecekti.
Küçük ve kaçak bakışmalar eşliğinde Pjotr, kızın teslim olduğunu anlamışçasına bileğini bıraktı. Darya ne çok istiyordu saraya, Zoya'ya geri dönmeyi. Sarayı geri istiyordu. Neden her şey onun başına gelmek zorundaydı ki? Hırsızlık yetmezmiş gibi bir de bu... Ondan ne istiyorlardı? Anlamıyordu. Ve yorulmuştu.
Sağ ayağını atın eyerine attı ve Pjotr'un yardımı ile atın ön tarafına binmeyi başardı. Pjotr, tek bir hamle ile atın arka tarafına bindi ve o bir şey demeden at koşmaya başladı. Darya şaşırıyordu. Neden hiç kimse dışarıya çıkmıyordu? Zaten balodan dışarıya çıkan tek kişi de oydu. Keşke çıkmasaydı. Eğer çıkmasaydı bunlar başına gelmezdi. Ama onun bir suçu yoktu. Bunlar sadece kaderdi.
At dörtnala koşmaya başladı. Nallardan keskin sesler çıkıyordu.
Darya'nın içi huzursuzlukla dolmuştu. Büyüler yapabilen biriyle aynı atın üzerinde oturuyorlardı. Pjotr onu neden götürüyordu? Beynini sorular tırmalıyordu. Bir an önce bu cehennemden kurtulmak istiyordu.
Dünya onun cehennemiydi. Hayatı, tanrıdan ona verilmiş en kötü şakaydı.
***
Darya mayışmaya başlamıştı ki Pjotr'un sesi ile hemen ayıldı. "Geldik."
Daha önce hiç sesini duymamıştı. Garip hissetmişti. Şeytan... Onunla konuşuyordu.
Geldikleri yere baktı. Kulübe gibi bir yerdi. İptidai kulübe, eski ahşaplardan yapılmıştı. Kenarda Aslan Meşaleleri vardı. Darya onlardan ürktü ancak Pjotr'un yanında olduğu için ona zarar veremezlerdi. O yine mi hapsedilecekti?
Öfkeyle, "Beni bırak, seni pis, ölümcül yaratık!" diye bağırdı ondan tiksinircesine yüzünü buruştururken. "Şeytan!"
Pjotr bir kahkaha kopardı. Ancak kahkahası yerini hemen ciddi ifadesi aldı. Sesi güçlüydü ancak bir o kadar garip bir tını doluydu. "Ben şeytan değilim. Bana güçlerim yüzünden şeytan gibi davranıldı. Ben de şeytan olmak zorunda kaldım. Bana, hepinizin beyninde kötülükleri yaratan bir iblis gibi davrandılar. Ben de hepinizin beyninde kötülükleri yaratan iblis oldum. Bunu siz yaptınız!"
Darya bir anda kötü hissetti. Ondan özür dilemek istedi ancak bunun aptallık olacağı aklına geldi. "Şimdi söyle bana. Ben neden buradayım?"
"Sana iyilik yaptığımı anlayacaksın."
"Ne iyiliği?"
Pjotr net bir sesle konuştu. "Hepsinin cevabını alacaksın, Darya. Sen, sen... Farklısın. İnan bana senin benden bir farkın yok!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜKSELİŞ
FantasyFantastik #1 Yeşil Prenses serisinin 1. kitabıdır. Ve şeytan, inini, parçalanmış ruhları koymak için kendisine sakladı. O in, kalbinin tam ortasındaydı. ♕ Adına dünya denen bu yerde hiçbir zaman eşitlik olmadı. Her zaman birileri ezildi, birileri...