Sonja, atölyesindeki cezvede kaynattığı şifalı suya bakıp, sanki bir zafer kazanmışçasına gülümsedi. İnce kaşığı sıcak sıvının içinde yavaşça gezdirerek elinde tuttuğu taze fesleğen yapraklarını cezveye attı. Kaşığı tezgâha geri bıraktı ve kahverengi pelerinini savurarak Madam Gina'nın oturduğu divana oturup ilacın iyice olmasını bekledi.
Bunu Kral Lev'e yapıyordu. Sabahın köründe garip haberlerle uyandırılmıştı. Tüm sarayı kasvete boğan bu havadislerin en büyüğü ve en kötüsü Kral Lev'in yaralanışıydı. Hem de şeytan yüzünden. İnsan, bu nasıl olur diye düşünmekten kendini alıkoyamıyordu.
Kral Lev yaralıydı. Bunu kendi gözleriyle görmüştü. Her ne kadar onu şifacılar iyileştirmiş olsa bile hâlâ hastaydı. Şifacılar ve hekimler ara sıra gelip onu yeniden iyileştiriyorlardı fakat bu yetmiyordu. Yaraları ağırdı. Bu yüzden gelen emir onlara bu yöndeydi: Şifalı bir şeyler yapmak.
Cezveden fokurdama sesleri geldiğinde Madam Gina hışımla ayağa kalktı ve zehir henüz taşmadan önce cezveyi ateşten aldı. Bakır cezveyi, tezgâhın üstüne serdiği sarı kumaş parçasının üzerine koydu ve dumanı tüten sıvıyı tuhaf bir şekilde kokladı. "İyi olmuş. Kokusu da yerinde," diye eleştirdi. Ardından cezvenin kulpunu tuttu ve tepsinin içindeki ağzı açık ibriğin içine sıvıyı boşalttı. İbriğin kapağını da kapatınca yanına boş bir maşrapa koydu. Tepsiyi tutup Sonja'ya uzattı. "Şimdi al bunu, götür."
Sonja gözlerini devirdi ve oturduğu yumuşak divandan kalkıp Madam Gina'nın yanına gitti. Cevap bile vermeden tepsiyi kavradı ve dizlerini saygı için hafifçe büktükten sonra tepsiyle birlikte gitmek için yürümeye başladı. Kapıyı ayağıyla açıp örtmeden gitti. Ağzının içinden sessizce, "Meymenetsiz mendebur," diye geveledi.
Giderken arkasından kapının örtülme sesindeki gıcırdamayı ve Usta Gina'nın homurdanma seslerini işitti.
Tepsideki şeyleri dökmemeye özen göstererek merdivenlerden yukarıya çıkıp Kral Lev'in görkemli odasının kapısının önünde durdu. Orada sadece Sergei ve odanın başında durup odayı ve Kral Lev'i korumakla yükümlü olan muhafız vardı. Koridorda gezinen birkaç köle ellerindeki yer bezleriyle koşuşturuyordu. Kölelerin hepsi işlerini yapmak için ya yukarıya çıktı, ya da aşağıya indi.
Sonja yürüdü ve sonunda Sergei'nin yanına ulaşınca baş selamı verdi. "Lordum," dedi. Gözleri yerdeydi ve yüzüne küçük bir gülümseme kondurmuştu. Tek kaşı istemsizce kalkmıştı.
"Leydim," diye karşılık verdi Sergei. Ardından yanı başında duran muhafıza eliyle, gitmesini işaret etti. "Az sonra gelirsin. Ben buradayım."
Muhafız kaşlarını yukarıya kaldırıp, "Ama..." diye itiraz edince, Sergei'nin sert bakışlarıyla karşılaşıp hemen sustu ve yavaş adımlarla merdivenlerden aşağıya inmeye başladı.
Sonja gözlerini yerden çekip gülümsemesini soldurmadan, adama bakmaya başladı. "Lordum, majesteleri için şifalı ilaç getirdim. Müsaade ederseniz içeriye gireyim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜKSELİŞ
FantasyFantastik #1 Yeşil Prenses serisinin 1. kitabıdır. Ve şeytan, inini, parçalanmış ruhları koymak için kendisine sakladı. O in, kalbinin tam ortasındaydı. ♕ Adına dünya denen bu yerde hiçbir zaman eşitlik olmadı. Her zaman birileri ezildi, birileri...