Akşamüstü Darya, Sonja ile birlikte girdiği tavernanın içine göz gezdirdi. Ahşaptan yapılmış bu büyük odanın içinde bir sürü tane büyük masa, masanın etrafında gelişi güzel yerleştirilmiş tabureler vardı. Ortalık ağır bir şekilde içki, yağ ve et kokuyordu. Yanan şöminenin içinde derisi ve kürkü soyulmuş büsbütün bir domuz pişiyordu. Raflarda ise açılmamış, yepyeni, şişe şişe biralar ve şaraplar vardı. Şöminenin üzerine çapraz gelecek bir biçimde iki adet balta yerleştirilmişti. Bir sürü şamdan olmasına rağmen ortalık fazlasıyla loştu.
Eski, gıcırdayan ahşap taburelerde oturan ayyaş adamlar bahse giriyor, masalarına tomarlarca daktalar koyuyorlardı. Çoğunun önünde yarısı pişmemiş rosto, havanda dövülmüş mezeler, kalitesiz kadehler ve maşrapalara koyulmuş köpüklü kaftonlar içecekler vardı. Kahkahalar, büyük homurdanmalar ve tabak çanağın kalın gürültüsü...
"Beni nereye getirdin böyle, Sonja?" diye söylendi Darya, ellerindeki siyah eldivenleri çekiştirirken. Her zamanki gibi yeşil olduğunu gizliyordu ama bundan bu sefer rahatsız olmuyordu. "Leş gibi kokuyor burası!"
Sonja, "Burası benim en sevdiğim mekân," dedi ve pelerininin başlığını kafasından çıkarıp bir masaya doğru ilerledi. Yayıyla sadağını masaya koydu ve Darya gözlerini devirip onun oturduğu sandalyenin yanındaki tozlu sandalyeye oturdu.
Buradakilerin hiçbiri soylu değildi ve zengin olmadıkları da belliydi. Kasabalı, şehirli, orta derecedeki insanların toplandığı mekân gibi görünüyordu.
Sonja, yanındaki koca burunlu adama baktı. Adamın bedeni devasa bir büyüklükteydi ve bol gömleğine şarap kokusu sinmişti. İki ön dişi ve saçı yoktu. Şakağından yanağına kadar uzanan derin bir yara izi vardı.
Sonja yumruğunu adamın yumruğu ile birleştirdi. Birlikte kahkaha attılar. Sonja onun büyük bedeni yanında bir nokta gibi görünüyordu. "Aman tanrım, Minrane! Seni çoktandır görmemiştim."
"Ben çoktandır buradayım, dostum." Minrane denilen adam maşrapasını masaya vurduğunda, maşrapanın içindeki kafton sıçradı ve masaya döküldü. "Sen yoktun. Çoktandır buralara uğramıyorsun." Ardından yüzünü buruşturup Darya'ya baktı. "Bu da kim?"
Sonja, "Minrane, saraydaki işlerden dolayı bir buraya uğrayabiliyor muyum diye bir sorsana? Buraya çoktandır gelmiyorum ve..." dedi ve duraksayıp, üzerine göğsünü belli edecek dekolteli bir korsaj ve uzun, çiğ kırmızı, kabarık bir etek giymiş garson kadınının uzattığı iki maşrapayı alıp birini Darya'ya verdi ve diğerini kendisi içmeye koyuldu. Gürültüden dolayı sesi zor duyuluyordu. Bu yüzden seslice konuştu. "Ve o benim arkadaşım. Darya."
Minrane koca elini Darya'ya uzattı. Darya çekingenlikle adamın elini kavradı. Birkaç saniye tokalaştıktan sonra elini bıraktı. "Merhaba, Minrane!" dedi gürültüden dolayı duyulmayacağını düşündüğünden bağırarak. Bir anlığına şaşırdı, çünkü Sonja'nın arkadaşları gerçekten garipti.
"Merhaba, Dora!"
"Dora değil, Darya!"
"Hah?" Adam yüzünü buruşturdu. "Darya!"
Darya masadaki maşrapayı eline aldı ve ilk önce Sonja'nın maşrapasıyla tokuşturdu, sonra ise Minrane'in maşrapasıyla.
"Neye içiyoruz?" diye sordu Minrane kalın sesiyle.
"Bilmem."
Darya boğazını temizledi ve hafifçe gülümsedi. "O zaman Vera'nın zindana girişine içelim."
Sonja derince bir kahkaha attı ve, "Olur!" deyip şarabını içmeye koyuldu.
"Tanımıyorum ama olsun, ona içelim." Adamın boğazından hırıltı çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜKSELİŞ
FantasyFantastik #1 Yeşil Prenses serisinin 1. kitabıdır. Ve şeytan, inini, parçalanmış ruhları koymak için kendisine sakladı. O in, kalbinin tam ortasındaydı. ♕ Adına dünya denen bu yerde hiçbir zaman eşitlik olmadı. Her zaman birileri ezildi, birileri...