Darya yakalanmamak için belinde tuttuğu ellerinin derisindeki tırnakları daha fazla tenine bastırdı. Soğuk soğuk terliyor ve ne yapacağını bilmiyordu. Görmüş müydü? Görmüşe benzemiyordu ancak emin değildi. Dalga geçiyor da olabilirdi. Gerginlik, tüm bedenine güçlü bir zehir gibi yayılmıştı.
Ohandon'un elindeki eldiveni, eldivenli eliyle çekip aldı, çıplak elini arkadan eldivene geçirdi. Ardından hemen ayağa kalktı; telaşlı bir şekilde, aceleci bir reverans yaptı. "Teşekkür ederim, efendim," diye mırıldandı. Ne yapacağını bilmiyordu. En azından ellerini gizlemişti. Bu adam nereden çıkmıştı böyle?
Derken Kral Lev hızlı adımlarla Ohandon'un yanına geldi ve birbirlerini gördüklerinde ikisi birbirlerine baş selamı verdi. Darya ise olduğu yerden uzaklaşmak için adımlarını başka yöne atıyordu.
Darya gittikten sonra Ohandon, Kral Lev'e gülümsedi. "Ah, Lev. Kusura bakma, buraya ansızın geldim. Sana bizzat iletmem gereken bir mektubum vardı. Elçilerimi göndermeye gerek duymadım, burada yapacağım işler var. Sizin muhafızlar da izin verince dalıverdim buraya."
Kral Lev gülümsemesine karşılık verdi. "Sorun değil. Mektubun. İstersen şimdi verebilirsin."
Ohandon upuzun sarı saçlarının bir tutamını, önüne gelmesin diye kulağının arkasına attıktan sonra kürkünün dublesinden rulo bir parşömen çıkardı, Lev'e uzattı. "Buyurun."
Kral Lev nazikçe parşömeni aldı ve sonra okumak üzere cüppesinin büyük cebine koydu. "Gel, istersen şöyle bir dışarıya çıkalım," dedi ciddiyetle. Ansızın gelmesi iyi olmamıştı.
"Pekâlâ, Kral Lev. Çıkalım," dedi ve gülümsedi Ohandon. Arkasında muhafızlarıyla beraber kapıya yöneldiler ve kısa sohbetler eşliğinde dışarıya çıktılar. Bu sohbetler çoğunlukla krallıklarla ilgiliydi.
Sonunda dışarı çıktıklarında Kral Lev saray kapısının önünde Ohandon'un atını gördü. Bununla birlikte diğer iki atta yine muhafızlar vardı.
Kar hafif hafif yağıyor, insanların üzerine beyaz bir perde gibi örtünüyordu. Hava aşırı soğuk sayılmasa bile parmak uçlarını acıtacak kadar soğuktu. Bu ülke daha kötülerini görmüştü. Bu hava onlara ılık bile geliyordu.
Bu sırada Kral Lev'in aklına o şey geldi. Günlerdir, belki de haftalardır kafasını kurcalayan o fosil meselesi. Ohandon'a şüphe duymakta hata mı yapıyordu, bilmiyordu. Bu işin aslını çok geç olmadan öğrenmeliydi.
Cüppesinin kürklü başlığına kafasına çekti ve saçlarının karla kaplı olmasını engelledi. "Ohandon," diye mırıldandı. "Hani şu büyülü fosil tırnak... Şüphelendiğin bir şey var mı?" diye sordu test etmek için.
Ohandon duraksar gibi oldu; sonradan ise kafasını kaşıdı ve hafifçe gülümsedi. "Bilmiyorum. İnan bana bu konu hakkında en ufak bir fikrim yok. Umarım... Umarım ki o tırnağı ve suçluyu bir an önce bulursun."
"O suçluyu bir bulayım, onu kolay kolay öldürmeyeceğim," dedi acımasızca gülümseyen Kral Lev. "Ona bunu ödeteceğim."
Ohandon afalladı ve daha hızlı yürümeye başladı. "Ben gideyim o zaman. Mektup, bizim krallık ile sizin krallık arasında olan anlaşmazlıklar hakkında olan bir şeydi. Çok önemli sayılmaz."
"Henüz mü? Hemen gidecek misin?"
"Gitmeliyim, Kral Lev. Lordhor'da kasabalı halk isyanda. Bu isyanı bastırmalıyız. Meargor bunu tek başına idare edemez."
Kral Lev kaşlarını çattı ve merakla sordu. "Ne isyanı?"
"Ufak bir mesele... Tüccarlar ve kasaplar fiyatları yükseltmiş. Halk, eşyalarını kendi dikmek, avlarını kendileri avlamak istemiyorlar."
"Anladım.''
"Pekâlâ, Kral Lev. Sizi görmek güzeldi," dedi ve atına binmek üzere ilerledi.
Kral Lev bir şey sormak için onun yanına koştu ve onu durdurdu. "Dur, Kral Ohandon. Omyssa olan Ivan Serafima... Ona ne oldu?"
Ohandon, uzun sarı saçlarını göğüslerinden çekti ve bir yandan atına binerken bir yandan da soruyu cevapladı. "Hâlâ zindanda. Ona yemek, su verirken mutlaka gözlerini kapatıyoruz. Bilirsin, gözleri, sıradan bir insanın gözlerine değdiği zaman görmediğimiz şeyleri gördürür. Böylece zindandan kaçabilir. Ve biz bunun olmasını istemiyoruz. Bu yüzden o hâlâ zindanda. Evet, o iyi biri, lakin etrafta gezinip öylece insanlara zarar vermesine göz yumamayız."
"Haklısın," diye onayladı onu Kral Lev, bakışlarını kaçırarak.
Ohandon atına binmişti. "O zaman görüşürüz," dedi ve baş selamı verdi.
Buna karşılık Kral Lev de aynısını yaptı ve Ohandon'un at ile birlikte gidişini seyretti.
O gittiğinde anladı. Şüphesi gerçek olabilirdi ancak kanıt yoktu. Ohandon da bir kraldı ve onu öylece öldürmek kolay değildi. Bir kanıt bulmalıydı. Onun yaptığına emin değildi ancak şüpheleri genelde gerçek çıkardı. İç sesi ona yanılmıyor olduğunu söylüyordu. Fosil tırnak meselesini duyunca telaşlanması, hızlanması...
Fosil onda olsa bile işe yaramazdı. Çünkü o tırnağı işleve geçirebilecek tek şey Darya idi. Onda da bir Darya yoktu.
Ardından aklına biri geldi. O belki bir kanıt bulabilirdi. En azından o öyle umuyordu.
Lev'in dostu, Ohandon Ladyanaska'nın müşaviri, ikinci nedimi Petronus Ementry... O bu işi başarabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜKSELİŞ
FantasiFantastik #1 Yeşil Prenses serisinin 1. kitabıdır. Ve şeytan, inini, parçalanmış ruhları koymak için kendisine sakladı. O in, kalbinin tam ortasındaydı. ♕ Adına dünya denen bu yerde hiçbir zaman eşitlik olmadı. Her zaman birileri ezildi, birileri...