Defne yağmurdan sırılsıklam olmuş evine geldiğinde annesi Zübeyde hanım mutfakta nohutlu pilav ve karnıyarık yapıyordu. okul formasını çıkartmadan önce annesini yanaklarından öperek hışımla odasına gitti.
annesi:
-hemen saçlarını kurut kızım, soba yeni tutuştu, diye seslendi.
bütün gün ağlamaktan şişmiş olan gözlerini annesi fark etmesin diye hemen elini yüzünü çeşmeden akan buz gibi suyla dakikalarca yıkadı ve gürül gürül yanan sobanın yanında içini çeke çeke uykuya daldı.
ne kadar zaman geçti bilmiyordu ama uyandıgında küçük ablası Gül de sobanın yanında saçlarını kurutmaya çalışıyordu.
lise son sınıfta okuyan Gül de staj yaptığı fabrikanın servis aracından inip eve kadar yürürken kardeşi gibi sırılsıklam olmuştu.
Yemekleri hazırlayıp kıpkırızı olmuş elleriyle odaya giren Zübeyde hanım kızlarının yüzünden düşen bin parçayı görünce;
-neyiniz var sizin bir şey mi oldu yoksa?
-yok anneciğim, çok üşüdük ya, şimdi sobanın yanında mayıştık işte...
-Ablanız nerde kaldı acaba? Kaç gündür karnıyarık sayıklıyordu. Bugün yapabildim, geç kalmasa bari. Sabah o kadar söyledim hepinize şemsiyelerinizi alın diye, kime söylüyorum ki, Lale de gelecek sizin gibi sıçana dönmüş vaziyette, şemsiye alayım da gidip durakta karşılayayım, o bari hasta olmasın zaten yeni iyileşti.
Zübeyde hanım odadan çıkıp daha mantosunu giyemeden telefon çalmaya başladı. tabiri caizse acı acı...
Defne ile Gül bembeyaz olmuş yüzleri ile birbirlerine bakıyorlar, cesaret edip ahizeyi yerinden kaldıramıyorlardı. anneleri kapıdan seslendi
-Kızım açsanıza telefonu, ne duruyorsunuz?
Defne titreyen elleriyle telefonu açtı, zaten kimin aradığını iki kardeşte çok iyi biliyorlardı. telefondaki ablası Lale'nin sesiydi.
- Defneciğim annem ne yapıyor, merak etti mi?
- Abla annem kapıda sen ıslanma diye şemsiyeleri aldı durağa gidiyor seni karşılamak için, ne yapacagız şimdi?
- Tamam canım sakin ol, hemen anneme seslen telefona gelsin. Sizi seviyorum bunu sakın unutmayın.
- Ablacığım bizde seni seviyoruz, lütfen dikkatli ol.
Defne hemen annesine seslendi...
- Anneee koş ablam telefonda!
- Hayırdır inşallah! Nereden arıyor bu saatte?
Koşarak geldi Zübeyde hanım.
- Kızım neredesin sen? Öldüm meraktan. Nereden arıyorsun bir sorun mu var? Bu saate iş kalmaz.
Nefes almadan konuşuyordu annesi, cevap vermesini bile beklemeden, sanki duyacaklarını hissetmiş de duymak istemiyor gibi alelacele, telaşlı...
lale, kendisini o ana kadar hiç böyle cesur hissetmemişti, hiç böyle kararlı ve net konuşacak kadar gözü kara olmamıştı ama o gün gelmişti.
- Anne ben gelmiyorum!
-Kızım gelmiyorum ne demek? İş yerinde mi bir sorun çıktı? Ne oldu konuşsana Lale...
Lale ağlamaktan konuşamıyordu bile. Annesini nasıl derin ve karanlık bir kuyuya attığının farkında bile değildi ama cesurdu...
- Anne... Ben evlendim... diyebildi.
Sesi buz gibiydi ama ağlıyordu... Sesi buz gibiydi ama şimdiden pişmandı... Sesi BUZ GİBİYDİ...
Kızlar için geçmek bilmeyen dakikalar sonunda kulakları yırtarcasına acı bir çığlık attı Zübeyde hanım...
Beline kadar uzattığı ve başının arkasında topuz yaptığı o canım saçlarını yolarak yığılıverdi acılı anne...
Lale, ağabeyi Selim' den sonra anneciğinin ikinci göz ağrısı, daha 21 yaşında ve annesinin dert ortağı idi. okul yıllarında öğretmenlerinin, mahallede komşuların, çalıştığı fabrikanın üst düzey departmanlarındaki görevinde hızlı yükselişiyle patronlarının, ailesinin güzeller güzeli, fedakar, asil kızıydı...
Ağabeyi Selim' in sırdaşı, arkadaşı, ortanca kardeşi Gül'ün ve küçük kardeşi defne' nin, hayranlıkla örnek aldıkları, sözünden çıkmadıkları ikinci anneleriydi...
Babası Ali bey'in göz bebeği, kıymetlisiydi güzel gözlü kız...
Zübeyde hanım, dişleri kenetlenmiş, nefes almak için çırpınıyordu. Oda kapısı kapalıydı ve anneleri kapının tam önüne düşmüştü. Kızlar çaresizce annelerini kaldırmaya çalışıyorlardı ama güçleri yetmiyordu kaskatı olmuş kadını kaldırmaya. son bir hamle ile annelerinin ayaklarından tutup odanın ortasına kadar çekmeyi akıl edebildiler. Ne yapacaklarını, kimi arayacaklarını bilemeyen kızlar, ağlayarak haykırıyorlardı;
-Anne ölme, kendine gel anneciğim ölme ne olur...
Gül' ün aklına ambulans çağırmak geldi. Ağlamaktan ne dediği zor anlaşılsa da son bir gayret verebildi adresi. Dakikalar sonra ambulans geldi. .bütün komşular sokağa dökülmüş, ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Kızlar zaten hiç kimseye cevap verecek durumda değillerdi.
Zübeyde hanım, ambulansa bindirilirken de ağır bir sinir krizi geçiriyordu. Yakın komşularından Perihan teyzeleri de hastaneye gitti kızlarla birlikte...
Ne doktorlar, ne hemşireler zapt edemiyorlardı acılı anneyi. sayıklayarak söyleyebildiği tek söz ''Lale, Lale, Lale'' idi...
Doktor kızları dışarı çıkararak nasıl müdahale edeceğini bilmek açışından sordu;
- Anneniz mi oluyor?
- Evet annemiz.
- Ani bir ölüm haberi mi aldı? Nedir onu bu hale getiren?
- Doktor amca... Ablamız gizlice evlendi ve az önce telefonda bunu anneme söyledi.
- Tamam kızlar siz şöyle oturun ve sakin olun merak etmeyin anneniz iyileşecek, ama ona çok destek olmanız gerekecek. Doktorun verdiği yüksek dozda sakinleştirici sayesinde,
- Lale bunu bana nasıl yaptın? .. Diye sayıklayarak uykuya daldı şoka girmiş anne...
umarım beğeniyle okursunuz bu hikayede bir çok kişinin yüreğine dokunmayı diliyorum. keyifli okumalar..
sevgiler...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖBÜR EV TAMAMLANDI
General FictionPeki bu kadar yenilmiş yok edilmiş hayatlar varsa kazanan neredeydi? onlar zafer çığlıklarını nerede atıyorlardı ağızlarından salyalar akıtarak? iki mezhebin birbirine karıştırılmasına engel olmak için yetiştirilmiş cengaver ana babalar, fedai kılık...