Eve nasıl gittiğini bile hatırlamıyordu. Yürüyor muydu, koşuyor muydu, uçuyor muydu belli değildi... Sevdasına müjde vermek için akşamı bekleyecekti ama ilk önce kayınvalidesi ve görümcesi ile paylaşacaktı bu muhteşem haberi...
Eve geldiği zaman kapıyı Nevin açtı. Defne çığlık çığlığa görümcesinin boynuna sarıldı;
-Ablacığım hala oluyorsun müjdeee!
-Öyle mi? Çok sevindim, gözün aydın.
Sesleri duyup gelen Nurten Hanım;
-Ne bağırıp duruyorsun? Ne var?
-Anne, babaanne olacaksın müjdeee!..
-İyi... Gözün aydın... Babana da böyle pat diye söyleme ayıptır.
-...
Defne daha coşkulu karşılanacağını sanmıştı ama umurunda bile olmadı bu tepkisizlik, dört gözle akşam olmasını bekliyordu. Kocasının boynuna sarılıp onu havaya uçurmasını hayal ediyordu ama bu da olmadı. Akşam baba olacağını duyan Caner sanki üç aydır Defne'nin başının etini yiyen, neden hamile kalamıyorsun diye huzursuzluk çıkaran o değilmiş gibi bir tavırla;
-Hııı... İyi, gözün aydın.
Defne üçüncü coşkulu kutlamadan sonra düşünüyordu. Bu neydi yaaa? Herkes kavgaya gelince, eleştirip, yerle bir etmeye gelince bir numara, mutluluk paylaşmaya hele de annesinin kuzusunun müjdesini paylaşmaya gelince "İyi tamam" bu muydu yani? Evet buydu...
Hiçbir davranış, hiçbir söz Defne'nin kendi başına yaşadığı coşkuya ket vuramazdı artık. Çünkü annesinin kuzusu onu korumaya, onu sevmeye, yaralarını sarmaya geliyordu. Defne artık güvendeydi.
***
Günler, haftalar çok çabuk geçiyordu ama Defne ve Caner uçurumu hiç kapanmıyor, Defne sabırla kocasını bekliyor, evli olduğunu, baba olacağını hatırlar belki diyerek iç geçiriyordu. Caner de tam tersi sabahlara kadar eve gelmiyor, geldiğinde de ihanet gecesinin izlerini bile umursamadan her gün açılan uçurumun derinliğine derinlikler ekliyordu...
Artık evini ayırmak isteyen ve bunu dile getiren Defne, kayınvalidesinin çok ağır tepkisi ile karşılaşmıştı. Nurten Hanım gözlerinden ateşler saçarak;
-Ev mev ayrılmayacak, daha kaç sefer söyleyeceğim? Tabii senin niyetin belli, oğlumu benden, babasından ayıracaksın. Avucunun içine almak için...
-Anne bizim de kendi evimizde yaşamak hakkımız değil mi? Bak doğum yapacağım, kucağımda bebekle her gün buraya mı gidip geleceğim? Yine kesemiz bir ama evimiz ayrı olsun...
-Sen ne yere bakan yürek yakansın seeennnnn!.. Oğlum yetmedi birde torunuma hasret bırakacaksın öyle mi? Gözümün kökü bir oğlum var, senin yüzünden hasret kalacağım öyle mi? Aman aman bu yaşımda bunu da mı görecektim?
Bu tartışmalar çok şiddetli kavgalara dönüşüyordu. Ve genç kadın eli kolu bağlı, kaderine kahrederek, ağlayarak isyan ediyordu. Küçük melek annesinin yaşadığı bütün stresleri, kavgaları hissediyor, kasılmalarla, aşırı sancılarla tepki veriyordu. Adeta "Anneciğim dayan ben buradayım, yanındayım, dayan annem" diyerek güç veriyordu çaresiz kıvranan annesine.
Denediği, çare olur sandığı ne varsa yapmış ama sonucunda devamlı çıkmaz sokaklara girmişti. Tek bir insan yoktu ki destek alsın. Bir kuru dal bile yoktu ki tutunsun. İğne ucu kadar ışık yoktu ki mutluluğa inansın. Hepsi bir olmuş gibi canından bezdirmek için ne gerekiyorsa yapıyorlardı. Ve kazanmışlardı artık. Defne canından da hayattan da bezmiş, hatta nefret etmişti. Gitmekten başka çaresi kalmamıştı. Bu kadar sevgisizliği, saygısızlığı bünyesi kaldıramıyordu artık. Cinnet halinde yenilmiş, vazgeçmiş, pes etmiş, bebek bekleyen bir kadın; paylaşılamayan, kıskanılan, doldurulan umarsız bir adam; oğlum diye diye oğlunun yuvasını dibinden sallayan bencil bir anne...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖBÜR EV TAMAMLANDI
Aktuelle LiteraturPeki bu kadar yenilmiş yok edilmiş hayatlar varsa kazanan neredeydi? onlar zafer çığlıklarını nerede atıyorlardı ağızlarından salyalar akıtarak? iki mezhebin birbirine karıştırılmasına engel olmak için yetiştirilmiş cengaver ana babalar, fedai kılık...