Haftalarca evinden çıkmadan yaşadığı şoku atlatmaya çalıştı. Her şey yeni yeni düzeliyor derken aldığı bu son darbe bir kez daha yaşama tutunma gücünü yerle bir etmişti. Nereden başlayacağını, nasıl tutunacağını bilmeden çare arıyordu.
Tarık'ın tüm yardım çabalarını da geri çevirmişti. Başına gelen her olaydan kendisini sorumlu tutarak, yine kendi başına atlatmalıydı ve Tarık'a tüm kalbiyle teşekkür ederek onu bir kez daha görmemek üzere vedalaştı.
Haftalar sonra, aslan oğlundan gelen telefon Defne'yi kendine getirmişti.
"Anneciğim evi tarif eder misin, ben İzmir'deyim."Defne'nin sevincinin tarifi mümkün değildi.
Ancak; boğulmak üzere olan bir insana üflenen bir hayat olmalıydı bu.
Yavrusuyla kucaklaştığı an dünyanın durduğu andı.
Umut, birkaç sohbetten sonra hemen söze başladı...
- Annem, komutanımdan iki gün özel izin alarak geldim. Çünkü seninle yüz yüze konuşmamız lazımdı.
- Yavrum hayırdır ne oldu, kötü bir şey yok de bana.
- Yok anneciğim. Ben senden, senin için çok önemli bir şey istemeye geldim.
-Kuzum, benim canım sana feda olsun. Sana verecek başka neyim var?
-Annem... Babamın bize verdiği ev vardı ya...
- Evet.
- Ben o evin sana ait olan hissesini senden istemeye geldim. Sebebini sorma lütfen.
- Yavrum, sebebini nasıl sormam, o ev senin, kardeşinin geleceği. Ben burada bu kadar sıkıntı yaşarken bile babana al bu hisseyi benim hakkımı ver demedim. İleride o ev sana sermaye olur diye. Nasıl sormam?
- Anneciğim babamın çok acil kredi çekmesi lazım ve bu evi ipotek etmesi gerekiyor. Lütfen rica ediyorum senden. Kardeşimle benim hissem zaten babamın üzerinde. Eğer sen de hisseni devredersen babamın sorunu çözülecek.
-Annem, kuzum, bebeğim, yaşama sebebim ben ister miyim baban sıkıntı çeksin, üzülsün. Bu son çare olamaz, baban illaki çözer, çözebilir. Ama bu ev giderse siz ne yaparsınız? Bak göz açıp kapamadan ay sonu geliyor. Ben bu evin kirasını nasıl zor ödüyorum. Hiç olmazsa kardeşinle senin bir eviniz olur. Kira derdiniz olmaz bebeğim. Keşke param olsa kuruşuna kadar versem, bu ev bana hayır getirmedi ama size şans olabilir kuzum, başka bir yol bulmaya çalışalım.
Defne, çığlıklar içinde doğurduğu yavrusunu gözünün nurunu birçok kez hırçın ve öfkeli görmüştü. Umut'un öfkesi çaresizliğindendi. Gözlerinden çıkan alev anneciğini kül etmişti adeta.Defne, Umut'un bu kontrolsüz öfkelerini yüzlerce defa görmüştü, her defasında yüreği titremişti korkudan ama bu defa korkmuyor, canıyla kanıyla beslediği yavrusunun karşısında ona aşkla bakıyor, dimdik duruyordu ama bu duruşun tek sebebi vardı. Belki de o ana kadar Defne'nin ilk defa tanıştığı bir duygu idi bu. Oğlu ile gurur duymuştu. Göğsü ilk defa kabarmıştı, gözleri ilk defa mutluluktan dolmuştu. "İşte benim oğlum" demişti.
"Ben doğurdum, ben büyüttüm, ben onca doğruyu, iyiliği, merhameti öğrettim. Ben anne olarak ona yardıma koşmayı, kendinden önce karşındakini düşünmeyi öğrettim. Benim yavrum benden bile önce babasını düşünüyorsa helal olsun ona. Çünkü benim ne yaşadığımı bilmiyor, görmedi, ben ona bunu hissettirmedim. Benim yavrum, benim döndüğüm uçurumlardan habersiz ama babası için on saatlik yoldan geldi."
Defne'nin oğlu, Defne'nin gururu, Defne'nin nefesi, Defne'yi ikna etmişti.
-Anne, babamın işleri bu kadar kötü iken ben yalı dairesinde oturacaksam o ev bana haram zıkkım olsun. Ben çadırda yatarım, ben parkta yatarım ama babamın derdine derman olamazsam öleyim daha iyi!
Umut'un bu yüreğinden kopup gelen haykırışlarına Defne'nin son cevabı;
-Tamam anneciğim. Babanı ara hangi notere gitmem gerekiyor söylesin. Ona söyle evi ipotek etmesine gerek yok. İsterse satsın, benim hakkıma düşen parayı istemiyorum. Ne zaman eli bollaşırsa öder. Ödemezse de canı sağolsun.
Defne sabah dokuzda noterin kapısındaydı. Gerekli tüm imzaları okumadan atmıştı. Lehine ya da aleyhine ne yazıyor umurunda değildi. Çünkü o evden her koşulda vazgeçmişti. Tıpkı vazgeçtiği bir çok şey gibi...
Noter Üçkuyular Askeri Hastanenin karşısında, evi Susuzdede Parkı'ndaydı. Yani, araç ile on dakika, yürüyerek bir saat.
Defne'nin yol parası yoktu ve bir saat on beş dakika kadar evine yürüdü. Her zaman normal çalan telefon o gün yine acı acı çalıyormuş gibi geldi Defne'ye. Yorgunluktan sandı, alo diyecek dermanı olmadığı sandı ama ekranda ev sahibi Orhan Bey'in ismini görünce içi biraz daha acıdı. Nefes nefese;
-Merhaba Orhan Bey, nasılsınız?
-Merhaba Defne Hanım, teşekkür ederim. Sizden çok özür diliyorum ama bunu söylemem gerek!
-Hayırdır Orhan Bey bir sorun mu var?
-Sorun demeyelim de bir sıkıntı var. Ben çok zor bir dönemden geçiyorum ve ciddi bir mali kriz içindeyim. Evi satmaya karar verdim ve bu teklifi ilk size sunmak istedim. Çünkü bu sizin hakkınız!
-Çok teşekkür ederim Orhan Bey. Ne kadar istiyorsunuz?
-Yüz yetmiş istiyorum ama siz ne düşünürseniz, yüz elli bin uygun olur.
-Orhan Bey, ben size birkaç gün içinde cevap versem olabilir mi?
-Elbette olur.
-Peki teşekkür ederim.
Evine beş kala, Defne için yol bitmedi. Nefesi kesilmişti. Hayatı boyunca her daim boynunu sıkan o kocaman el yine sarılmıştı boğazına. Ne adım atabiliyordu, ne ayakta durabiliyordu. Ana cadde kenarında kaldırımda buldu kendini. Arabalar hızla önünden geçerken o nefesini düzenlemeye çalışıyordu. Daha beş ay olmuştu bu evine taşınalı. Daha badana kokusu çıkmamıştı evinden. Daha İzmir'in o muhteşem ışıklarına doymamıştı. Daha bir iş bile bulamamıştı. Başka bir ev için bozduracak bir künyesi bile kalmamıştı.
Hayat bütün yüzlerini, bütün oyunlarını Defne'ye defalarca göstermişti ama bu son oyun, belki de son sahne idi. Aynı gün aynı saatlerde yaşadığı bu ürkütücü sınavlar bitkin kadını yine keskin bir viraja sürüklemişti. Kaybolmuşluk, harcanmışlık duygusunun üstesinden gelemiyordu. Yüz elli lirası bile yokken o evi nasıl satın alacaktı? Hayatının birçok evresinde imkansız dediği birçok olayı Yaradan ona reva görmüştü ama... İmkansız olan ev satın almaksa bunu hak görmeyecekti Yüce Yaradan...
Kendisini çırılçıplak, kötü insanlara karşı, zorluklara, yokluklara, yeni mücadelelere karşı yorgun hissediyordu.
Defne'nin, çocukları dışındaki tek önceliği ileri gidebilmek, aydınlığı, huzuru aramakken başaramamış, kaybolmuştu. Niyeti iyi insanlarla karşılaşmaktı, olmamıştı. O iyi insanlar her kimseler onları hiç bulamadı.
Maneviyattan yoksun, inançsız, imansız şahsiyetler Defne'nin hayatını acımadan köklemişlerdi ama Defne bu kez daha güçlü, daha kararlı, daha cesaretli olmaya söz verdi.
Yeni ve bilinmezlik dolu hayatına başlamadan önce mecburi iniş yapan deneyimsiz, telaşlı, hazırlıksız pilot yerine, deneyimli bir kaptan gibi donanımlı, planlı, sabırlı olmaya söz verdi.
Karanlık, çarpılmış, ışıksız yüzler gördüğü zaman selam bile vermemeye yemin etti.
Artık tercihlerini, vazgeçişlerini, mecburiyetlerini sorgularken kendisine karşı daha yumuşak, daha hoşgörülü olmaya karar verdi. Kurduğu sımsıcak hayaller buz gibi olsa da hiçlikler içinde kanayan yüreği bir gün yeniden çiçek açacak, güneş yeniden doğacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖBÜR EV TAMAMLANDI
General FictionPeki bu kadar yenilmiş yok edilmiş hayatlar varsa kazanan neredeydi? onlar zafer çığlıklarını nerede atıyorlardı ağızlarından salyalar akıtarak? iki mezhebin birbirine karıştırılmasına engel olmak için yetiştirilmiş cengaver ana babalar, fedai kılık...