Tam bir ay geçti o lanet sabahtan sonra. Defne hiçbir şey bilmiyormuş gibi yaparak hem kendi yaralarını, hem evliliğinin hasarlarını yine tek başına tamir etme çabasında idi. Caner de gayet mutlu ve olumlu bir durumda idi. Ta ki Defne'nin çocukları için alışveriş yaptığı güne kadar.
Ünlü bir çocuk mağazasının ciddi bir indirim kampanyasından yararlanmak isteyen Defne, oğluna ve kızına dörder takım giysi alıp eve dönmüştü. Hepsi birbirinden şık ve kaliteli giysileri salonun her yerine sermiş, akşam eve gelen kocasına göstermek için sabırsızlanıyordu.
Caner önce şaşırarak "Bunlar ne?" diye sorup; "Dört takım fiyatına sekiz takım aldım" diyen karısının cevabı ile adeta deliye dönmüştü. Belli ki eve hangi ruh hali ile geleceğini hesap edemeyen Defne çok yanlış bir zamanda kocasından onay beklemişti. Ne söyledi ise Caner'i sakinleştirememiş, şaşkınlık içinde öfkesinin dinmesini beklemişti ama sonuç nafile olmuştu. Caner'in bir ay önce kime aldığı belli olmayan hediyesinin fiyatı, Defne'nin çocuklarına yaptığı harcamanın dört katı iken ve her şeye rağmen sesini çıkartmamışken "Bu ne şimdi?" diyordu genç kadın. Artık daha fazla susmayacaktı.
Bir aydır içinde tuttuğu ne varsa ağlayarak haykırma sırası şimdi Defne'de idi. Salonda bir o yana bir bu yana yürüyen Caner, duydukları karşısında donup kalmıştı.
Defne bir cevap, bir açıklama beklemiyordu kocasından. Duyacağı her cevap canını daha fazla yakacaktı çünkü. Ama Defne'nin söyleyecekleri vardı. İş işten geçmişti, hayatı çekilmez olmuştu, çok uzun zamandır yaşıyor gibi yapıyordu, yaşam gücü bitmişti... Yine söylemedi.
Suskun geçen birkaç günün ardından Caner konuştu;
-Köpeklerin duası kabul olsaydı gökten kemik yağardı.
Defne mutfak masasına oturmuş, uzun zamandır satılmasını bekledikleri arazinin çabucak satılması için kitaptan dua okuyordu. O arazi satılırsa Caner maddi sıkıntısının büyük bir kısmını çözebilecekti. Caner'i babası ile konuşurken duymuştu. Bu sebeple okuduğu duayı Caner yanlış anlamış, kendisine büyü yaptığını sanarak o vicdansız sözü söylemişti karısına.
Ve evden çıkmadan önce son sözünü de söyledi;
-Bavulumu hazırla, bir süre evden ayrılıyorum, daha doğrusu senden. Ayrı yaşamak istiyorum.
Caner gitti.
Defne aşkını koruyamadı. Defne çaresizliğini ve manevi cesaretini Caner'in vicdanına ve karşı güçlere teslim etti. Defne'nin yüreği derin bir suskunluğa gömüldü.
***
Caner'in yokluğu altı ay sürdü. Zamanın her şeyin ilacı olduğuna inanan Defne, ilaç değil zehir olduğuna inanmaya başladı. Düşünmek ve hataların farkına varılıp geçmişin izlerini tamir etmek için yaşanan bu uzun zaman, Caner için geçerli değildi.
Dışarıda onu bekleyen ucuz hayatlar ve loş ışıklar daha geçerli olmalıydı ki, Caner'den tek bir geri adım olmuyordu.
Bu adımı Defne atmaya karar verdi. Kocasını arayan genç kadın, konuşmak istediğini söylediğinde, Caner'in kabul etmesi ve akşam yemekte konuşalım demesi Defne'yi oldukça heyecanlandırmıştı. Güzel ve olumlu bir gece hayal ediyordu ve yaşanan ne varsa unutmaya, yeniden mücadele etmeye hazırdı. Umut ve Petek anne babalarının akşam yemeğe çıkacaklarını duyunca çok sevinmişlerdi, artık ne hayal ettilerse...
Caner, karısını almaya geldiğinde gayet özensiz ve tıraşsız idi.
Oysa kendi başına dışarı çıktığında "grand tuvalet" tabiri bile zayıf kalırdı her zaman.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖBÜR EV TAMAMLANDI
General FictionPeki bu kadar yenilmiş yok edilmiş hayatlar varsa kazanan neredeydi? onlar zafer çığlıklarını nerede atıyorlardı ağızlarından salyalar akıtarak? iki mezhebin birbirine karıştırılmasına engel olmak için yetiştirilmiş cengaver ana babalar, fedai kılık...