Defne, her gün olduğu gibi sabah 6.30 da uyandı. Hava karanlık ve soğuktu. Sobaya baktı, akşamdan kalan birkaç küçük ateş parçası vardı, bir iki tane ince odun attı ama tutuşturamadı. Ablaları Lale ve Gül de kalkmış, Lale işe, Gül staja yetişmek için koşturup duruyorlardı evin içinde.
Zübeyde hanım da kalkmış söyleniyordu,
- Bu kül temizlenmeden soba yakılmaz demiyor muyum ben size? Diyerek...
-Bana bakın üzerinizi kalın giyinin, Defne gel saçını kurut, öyle yarım yamalak saç yıkanır mı hiç, girip neden doğru düzgün yıkanmıyorsun kızım? Kime söylüyorum, kendim konuşup kendim dinliyorum...
- Tamam anne sen sobayı yak ben geliyorum. Hava soğuk diye yıkanamadım çok üşüyorum.
-Kahvaltı da hazır olmak üzere, hadi oyalanmayın.
Lale annesinin yanına gidip boynuna sarıldı sıkıca.
-Anneciğim hadi sen yat ben hazırlarım kahvaltıyı, zaten boşa hazırlanıyorsun kimse yemiyor bile doğru düzgün. Hadi bari sen uyu bizim yerimize de
-Tamam o zaman, Gül yedin mi kızım bir şeyler?
-Yedim anne yedim, hadi ben çıktım bay bay...
Zübeyde hanım tekrar yattı ama yine sesleniyordu kızlarına;
- Şemsiyelerinizi unutmayın sakın, hava bugün yağışlı ajansta dinledim... Yüreğimi tüketmeyin...
-Tamam anne alırız merak etme...
Zübeyde hanım gece gördüğü garip garip rüyalar yüzünden zaten doğru düzgün uyuyamamıştı. Gözlerini kapattığı anda derin bir uykuya daldı. Bu derin ve huzurlu uykusu, onun son huzurlu uykusu olacak, bir daha, hiçbir zaman böyle derin ve huzurlu uyuyamayacaktı...
Lale, kardeşini sessizce odasına götürdü. Kapıyı kapattı, rengi kül gibiydi ve elleri titriyordu. gözlerinden akan yaşlara da engel olamıyordu.
- Ablacığım neyin var? Ne oldu sana böyle?
-Defneciğim ben bugünden itibaren artık eve gelmeyeceğim, bunu sana böyle söylediğim için çok üzgünüm canım...
-Ablacığım neden gelmeyeceksin? Korkutma beni, hiçbir şey anlayamıyorum.
- Birtanem, sakın üzülme ama annem bana başka bir çare bırakmadı. Ben Semai' yi çok seviyorum. Bugün saat dörtte nikahımız olacak...
Hıçkırıklar içerisinde ağlayan Defne'nin saçlarından öperek bağrına bastı Lale... İki kardeş çaresizce sarılmış ağlıyorlardı.
Biraz sonra kendine gelen Lale, Defne'nin okul çantasını boşaltarak bir kaç parça kıyafetini bu çantaya doldurdu ve son gücünü toplayarak usulca annesinin odasına girdi. anneciğinin yatağına yaklaşırken gözyaşları sicim gibi akmaya başladı. belki annesini son defa görecekti, belki de annesi onu hiçbir zaman affetmeyecekti. Ama ne yapabilirdi ki annesi ona başka bir yol bırakmamıştı. bütün yollar çıkmazdaydı.
Semai ve ailesi defalarca istemeye gelmişlerdi ve kibarca kovulmuşlardı. Annesini hiç kimse, hiçbir güç ikna edemezdi artık.
Defne güçlükle ayakta duruyordu. Ablasının yatağına oturabildi donmuş gibi duruyordu. Sıcacık mutlu yuvalarının başlarına çöktüğünü sandı, altındaki yatağın kayıp gittiğini hissetti. Daha iki gün önce ekmek keserken elini kestiğinde hissettiği bıçak yarası ile aynıydı o an kalbinde hissettiği acı... Ablasının kurşun gibi sözleri onu delik deşik etmişti.
Nasıl yani, ağabeyi Selim'den sonra şimdi de ablası mı kendi elleriyle diri diri gömecekti annesini? Hayır hayır, annesi bu ikinci darbeden sonra yaşayamazdı. Bir daha yüzü gülemezdi...
Yolu bu olmamalıydı, başka hiç mi çare yoktu da bu kadar kolay, bu kadar acımasız bir yol seçilmişti?
Lale, yün yorgana sıkıca sarılmış bebek gibi uyuyan annesini öpmek isterken, alev alev yanan dudağından önce, gözünden akan yaşlar değdi anneciğinin gül yüzüne. Artık gitme vaktiydi.
Yuvasının kapısını usulca kapatırken, hayatında daha pek çok perde kapanacağını ama ilk perdeyi sevdiği adamı ailesine tercih ederek kendi elleriyle kapattığını bilmiyordu. Bu perde baba ocağının sımsıcak kapısıydı...
Iki kardeş, ince ince yağan yağmurun altında otobüs durağına doğru yürürken hiç konuşmadılar. Konuşan sadece yağmur ve ona karışan gözyaşlarıydı.
Otobüsün buğulu camından yıllardır oturduğu mahallesine sessizce veda etti Lale...
Umarım keyifle okuyorsunuzdur.
Yorum ve voteleri unutmayınnnnn...
Sevgiler...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖBÜR EV TAMAMLANDI
General FictionPeki bu kadar yenilmiş yok edilmiş hayatlar varsa kazanan neredeydi? onlar zafer çığlıklarını nerede atıyorlardı ağızlarından salyalar akıtarak? iki mezhebin birbirine karıştırılmasına engel olmak için yetiştirilmiş cengaver ana babalar, fedai kılık...